28 Mayıs 2010 Cuma

ay suda rüyaydı bize...


çölde kumdu yüzü, tüm kumda su arayan gözler için...
ay suda bizde rüyaydı...
ve dolunay tende yaraydı...
günlerce susuzdu sanki arayan gözler...
basıp geçilen yüzümden uçup giden tüm yalan sözler...
ay suda bizde rüyaydı...
ve akrep bile kördü onu taşıyan yüzümdeki nankör adımlarında bile,
ve dolunay yaramızı tenden ayıran kalpsiz bir kabuktu belkide...
durmadan özleyip kabuğunu kaldırdığımız sızılarda bile...
kanayan kan bile yalandı gözlerdeki yaş ile...
çölde kumdu yüzü, tüm kumda su arayan gözler için...
ay suda bizde rüyaydı...
dosta düşmana bir parça bezdi tüm utancı balkona asılan,
ve asılan her çamaşırda bir damla kandı rüzgarla usul usul kuruyan...
ay suda bizde rüyaydı...
dolunayı rüzgardan çalanın adıydı
bir damla kan ve binlerce endişe diye ağlayan adam...
ay suda rüyaydı bize...
ve gidip bizi terkeden dolunaya teselliydi belkide
karanlıkta parlayan o ışıl ışıl haplar,
gökyüzünde ufak ufak yanan tüm yıldızlar...
hiç bitmesini istemediğimizi bilir gibi fezanın şişesinde
ne kadarda çoktular...
yorgun ve susuz,
devrilmeye yakın bir kandilin keçesiydi tüm istişareler...
ve ikiden fazlası içilemeyen sabahı ölüm doğuran
fezada gözlerimin tesellisiydi tüm sitare'ler...

* teşekkürler üryan sessizlikler...

3 yorum:

üryan dedi ki...

Bir bulut düşüyor ayın yüzüne,
sitarelerin dudakları kan..
Üşüyor kibritçi kızın elleri cebimde..
Akan kan değil, can...
Sadece can..

Mutluluktan ağlamayalı çok olmuş..
Anladım ki kararlısınız sözümü cahil kesmeye..

ne diyebilirim ki..

üryan dedi ki...

Ben sizi tanımak istiyorum

e.t. dedi ki...

çocukluğumun sokak arası her mısra her şiir kağıtlarda sayfalarda...
ve kaçıp saklandığımız gölgedir her güneş tutulması kerpiç duvar yalnızlığımızda...
ben demeye korktuğu için biz yazar korkan kalemler satırlarda...
unuttun mu yoksa ,
çocukken en korkulanın üzerine biri daha yanında geliyor diye seninle,
koşmamışmıydık korkusuzca titrerken...
bu sebepten ben diye düşen her damla suya,biz diye ebrulanır cesur kağıtlara...
şiir bir saklankaç belkide,
şiir bir saklambaç...
saklanıyoruz herbirimiz mısralarımızın arkasına heyecanla...
hem bulunmayacak kadar uzağa ve zora,
hemde bulur bizi inşallah biri diyen umutlarla...
biri bulmaz ise seni eğer,
kim bilebilecek ki seçtiğin yerin en güzel yeri olduğunu bu oyunun,öyle değil mi...
işte saklambaç bu yüzden ben saklanıyorum en sır yerime,hem sarp hem zorlu ; ama sen bul beni vazgeçmeyip lütfen olur mu diyen bir oyundur içimizde...

ebe demekte üç harf ,
akan kan da,
verdiğin can da...

tanımak nedir ki bir heykeli...
taşın soğukluğuna bakmak mı uzun uzun...
taşın önünde oturmak mı yoksa...
tanımak bir heykeli,ustasından onu bulduğu anı dinlemektir birazda...
ve yalnız bırakılacağı unutulacağı bir yere dikilene yada bir odada sergilenene kadar olan zamanı dinlemektir okşayıp yontana...

tüm tanımalar senindir...
dilediğinizce alınız...
tanıştığımıza memnun ayrılıyoruz bu satırlardan...
ve dört nala bu şiirden ayrıldığım atımın adıdır üç nokta...
sevgilerle...