15 Mayıs 2010 Cumartesi

最初のキス...


最初のキス...

hani hiç unutulmadığı söylenen...
kalbindeki yanardağdan tüm bedenine akan
lavdanmış gibi aktığı yolları yakıp kül eden
damar yollardan akan kan...
teninde ateş yangınlar...
ilk heyecanlar...
ruhunda kaçışlar bedeninde teslim olma isteğiyle
ellerini havaya kaldıran ihtiraslar...
ne yaparsan yap
vurulmaya
ölmeye mahkum tende ıslanan pişmanlıklar...
oysa ne kadarda tatlılar...
ölüm bu kadar tatlı mısın yoksa...
ölüm buysa eğer ,
bu benim ilk ölümüm ey kader...
ve başka bir ölüm istemem
bu ilki bana yeter...

ne kadarda ışıl ışıldı karanlıkta kalmaya mahkum bu şehir ,teninde dua eden ateş böcekleri gibi yanan dudaklarım el açmışken sana,kederdir sadece sensiz bir karanlık, gözlerinden gözlerime döktüğün ışıklarla teninin huzuruna bağlanana...pırıl pırıl ağlamalar ne kadarda yakışıyormuş mutlu gülümseyişlere meğer...topallayan ayağımda ağır bir yükmüş bu sürgün hayat ve sensizlik prangasında akacak olan bu zaman...

( ortadaki köyün ara sokaklarında, basit bir mekanın ikinci katında, şiir tadında, sıcacık bir öpüşün ardından saklanmış ama zorla toplanmış satırlardan...)

Hiç yorum yok: