15 Mayıs 2010 Cumartesi

mevsim sarı tarla yeşil ağaç...


mevsimlerden ne bilmem hiç...
unuttum insanların koyduğu adlaşmış sıfatları...
mevsim sarı tarla yeşil ağaç...
zaman cırlayan cır cır böceğinin çığlık zamanı saatlerde...
saat kaç bilmem hiç...
sayamadım insanların rakam dedikleri
bizi miktarlaştıran bu alfabeyi nedense hiç...
saat temmuz güneşi...
alnında ter ensende akşam rüzgarıyla üşüyen
soğuyan damlaların saati...
saat temmuz...
ve tembel bir böcektir ağustos hala bizim aklımızda...

gidişinden bu yana kokusu yok hiçbirşeyin...
tadı yok en sevilen yemeklerin dahi...
gidişinden bu yana zaman durdu sanki...
ve günler dökülmüyor takvimlerden inanki...
kum saati aşağıdan yukarıya dökülüyor misali...
anlayacağın hep hatıralar dalgalanıyor
parçalı bulutlu gözlerimde yağışlı bakışlarımın bayrağında...
sayamıyorum saatleri...
mevsimleri soramıyorum kimseye...

ve kimbilir saat şimdi kaçın sularını içiyor bilmiyorum...
saat kaç suları bu anlamsız duvarsız zindan çölde...
akrep yelkovanı soktuğundan bu yana
durdu saatim kolumda...
saat tam oniki olduğunda...
durdu tüm dünya...
ölü tüm dakikalar farkını dahi sezemediğim adımlarımda...

mevsimlerden ne bilmem hiç...
soğuk bir kar zamanı tutmuştun ilk defa elimi...
oysa sıcacıktı o an...
ve ömrü kaderinde diğer aylardan daha az yazılı bir ayıydı mevsimin,
çekip gittiğin zaman...

kopardın bam telimi...
eksik türkülerimin olmayan notalarında özlüyorum şimdi senin sesini...
eksik notalarından basıyorum tüm geceyi...
hala bağlayamadığım kopuk bir bağlama üşüyor şimdi duvarımda...

mevsim ne saat kaç bilmem hiç...
esip geçer zaman bir rüzgar gibi tenimden
umarsızca bir tavırla...
mevsim elinde çilek,
tabağında erik zamanı...
dakika yaramda tuz yangınların hala sönmemiş sızı anı...
günlerden ne unuttum adını inanki...
yazmıştım tanışıp adını geçen hafta bugün oysaki...
hah şimdi hatırladım,
günlerden elimi zorla fethedip eline mühürlediğin
gün ile adaş olan gün bugün...

Hiç yorum yok: