15 Ağustos 2010 Pazar

benim teyzemin sevgisi var...


hep küçük bir çocuktum ben zaten,
bakışlarımın sokağında oraya buraya anlamsızca koşturan.
büyümeyi reddeden kalbimin balkonunda,
büyüttüğüm fesleğenler ve sardunyalar ile
oynadım babalık oyununu evimde...
denemek...
denemeler üzerine denekler kurban etmek mi demek...
korkmak...
korkanlar üzerine korkulanla gitmek mi demek...


hep küçük bir çocuktum ben zaten,
bakışlarımın sokağında oraya buraya anlamsızca koşturan.
bir sağa bir sola çocukça bir sarhoşlukta saklanmaya uğraşan.
alnımda tozlu bir karartı mutluluk,
ve bir türlü acıktığını farketmeyen bir yorgunluk,
dizlerimde titreyen inkardı zaman...
yazmak...
yazmalar üzerine nakış nakış mısralar mı demek...
azmak...
az olanlar üzerine bedenleri tüketmek istemek mi demek...

hep küçük bir çocuktum ben zaten,
bakışlarımın sokağında oraya buraya anlamsızca koşturan.
saklambaçta ilk duvara sürülen elin altındaki isim olmayı istemek.
ve geriye kalan bütün oyunu heyecanla izlemek...
saklankaç...
saklanamamak...
ve asla kaçamamak...
kötü olduğun bir işte bu kadar istekle oynamak...
sevmek...
sevmelere sevenleri dilek dilek bağlamak mı demek...
azap...
git gide azalanlara dayanabilmek için yeşil reçete yalanlara inanmak mı demek...

hep küçük bir çocuktum ben zaten,
bakışlarımın sokağında oraya buraya anlamsızca koşturan.
paçası kısalan pantolonlarda gezmekti büyümek,
ama bunu umursamadan tüketmek zamanı...
üzmek...
üzülmelerden kaçmak için üzüntülere fırlatılan çakıl taşları mı demek...
öpmek...
öp diye kuduran kuduz dudaklara dermanı dudaklarından aşılamak mı demek...

hep küçük bir çocuktum ben zaten,
bakışlarımın sokağında oraya buraya anlamsızca koşturan.
beslenme çantamın ikinci tenefüs görev zamanıydı paylaşmak.
asla ayağına gelmeyecek ezilen bir gazoz kutusunun kovalanmasıydı,
bitmeyen dakikalar boyu, çocuk gözlerde yaşamak...
inanmak...
inandığın şeyi avuçlarında sımsıkı kavramak mı demek...
fırlatmak...
birde fırlatılan taşların gözünden yere düşmek mi demek...
zaten nedir ki emek...
biraz istemek...
ve birazda bunu haketmeyen ama kenara itilen yemek...
oysa sevgi ne demek...
cümle içinde kullanmaya çalışmak kadar kolay değildi kelimeleri yaşamak...
ben sevgi gördüm,
yada gördüğümü sandım kimbilir...
ve o kelimeleri yaşayıp aşmak...
okuduğumuzu anladık mı acaba çocuklar...
bence anlamadık hiçbirşeyi...
yazdıklarımızı dahi...
en iyisi oku beni...
sorgusuz sualsiz doku beni ayağının altına...

Hiç yorum yok: