5 Ağustos 2010 Perşembe

bir serinliğe sarılır yalnızlık sonra camında...


bir londra yağmuru düşüp hızlanır bir anda...
aslında londranın çok uzağında...
bir serinliğe sarılır yalnızlık sonra camında...
ne kadar kaçsanda , ne kadar düştüğündür içine bu panorama...
da vinci'nin boyadığı gözlerinde kaçmak ,
kısacık bir kaçamamaktır aslında
kibritçi kızın yaktığı kibrit kadarki yalnızlığında,
işaret parmağının ucunu yakan zaman...
aslında yağmurdan koşup,ıslaklığından kaçamazsın...
aslında yağmurdan düşüp,bulutundan kederini toplayamazsın...
bir londra yağmuru düşüp hızlanır bir anda...
bir serinliğe sarılır yalnızlık camında...
ne kadar kaçsanda ,kaçanlara yinede asla kızamazsın...
ıslansada yağmurda tüm hepsi umutların,
ters çevirip kutuyu tüm kibritleri boşaltıp
başlamamış bu küçük yangınları bir türlü atamazsın...
tutuşur ıslaklığın göğsünde düşen yağmur damlalarıyla ıslanıp...
üşür avuçlarındaki yorgun karartısıyla sönmüş bu koca yangının cesedi, ellerinin içindeki yolların çizgilerine istemeden gömülen karınca yürüyüşlerin mezarlarında...ıslak bir pişmanlık kurur geceden sonra, serin rüzgarıyla yüreğinin esintisinde...

aslı ne düşerki sahtelenmiş gölgelere sahip çıkan bedenlerin,
aslında gölgesi ağırlaşan
lakin hafiflediğini sanan kollarında,düşen zaman...
kimle öpüşse sardunyalar
o renk yumurtlar dalgaların sesinin ardına saklanıp,
henüz büyümemiş sardalyalar...
kollarında rengarenk dönüyor diye akrep ile yelkovan,
kendini ressamlar kadar güzel gülüyor zanneden
zavallıya beş kala inip yürüyen insanlar...
oysa tüm saatler yalan...

oysa ne renk olursa olsun ,
tüm saatler aslında yalan;
sessizce ölüp kimsesiz gömüldüğün zaman...
kolunda hep takılan prangan,
hani şu gün boyu teninde zamanı sayan...
sen ise teninde aslında hep yayan...

2 yorum:

üryan dedi ki...

Saatin çelimsiz kayışıyla
kavradı bileğimden zaman.
Hayli geçti dünden,
yarına daha vakit vardı.

Yarın?
Sahi, yarın var mıydı?

e.t. dedi ki...

kum saatlerinden bu yana susuzdu zaman...
çölleri cam mapuslara hapsettiğin
acımasız o an...
kim kime volta atıyo kurak teninde bilinmez...
sayılır mı gözlerinden gözlerime düşen akrep ile yelkovan...
değişti kelepçesi bileklerin,
prangası duvarların...
işte geldi ıkınarak o an,
sonsuza yıldızmışcasına işveyle kayan...