1 Ocak 2011 Cumartesi

el vedasız çekileceğim karşından...


el vedasız çekileceğim karşından...
yüreğin köşesinden bir sıcak kan yürüyecek etten kopar gibi sanki can.
içerleyecek avuçlarım belki...
belki gözden düşecek çorak elimin hayali kimbilir.
ben,terkedilmiş gömeceğim sızımı kimsesiz bir el gibi.
mezarı,hayal edişim olacak yüzünün...
ve ben mezarının başından hiç ayrılmayacağım...
yüreğimden süzüp bardak bardak biriktireceğim yağmuru avuçlarımda,
sonra usul usul dökeceğim suyunu toprağına,
ürkütmemek için serçe yürekli çiçeklerini toprağının üzerinde...
buzdan çözeceğim sana içirdiğim suyunu,
ve avuçlarımın sıcağından ılıştıracağım dudaklarına dokunacak ilk su damlasını.
ılık bir serinliği giyecek o an dudağındaki gülüş...
ben yüzünü yağmurla sileceğim...
bulutu beyaz,yazması siyahı çalan yavuklu...
toprağını örten küreğin sesi çalacak kulaklarımda,
söylediğin son şarkı olacak gülüşünden yüzüme değen salt gülüşünün sesi.
soba başındaki veletin yüzü gibi gevşeyecek mutluluk yüzümde.
soba'mdan bir AŞ/k çıtırtısı çatlayacak yanan odunun çığlığı zannedilen,
aslında ısınan bayat ekmeğimin kokusu dolacak gözlerimdeki ışığın çehresine.
mutlu ağlayacağım ey sevdanın gavurdan yüzü...
avuçlarımın sızlayan tuzdan kozası...
avuçlarından avcumun çizgisine dökülen her geçen gün azalan o kokuyu özleyeceğim.
susacak bir vapurdan gözlerime düşen bulutların resmi,
gri'ye kaçacak şehir...
beyazı karalar bağlayacak ellerimin...
gri'ye susacak bu kent,bu taştan yollar...
at adımlarımda nalsız adımlar acıyacak...
yaşlar ıslatacak ekin başlarını gecede...
düşlerin kırağı çalacak düğünüme gecemde...
ağlayacak gülüşlerim...
yal andan bir sızıyı kanayacak beklenmedik bir türkü belki,
radyodan yüreğim göğsüne bir çuvaldız saplanacak...
sokakta bir çığlık düşecek terkedilmiş bir çocuğun cebinden yere...
açlığın kokusu toplayacak zengin düşümüzü susuz saçımızdan...
bir telefon sesi çalacak yan evden uzaktan mı uzaktan...
kaç adımı kilometre yapacak kedere paslanan bu yürek ah ki ne aaahh...
ofumu ofuna çaputlayacağım...
dileğimi bahçendeki ağacına saklayacağım,
terkedilmiş kuş yuvasındaki topraklı bir saman parçasına bağlayacağım belki.
kimse bilmeyecek yüreğimi elbet...
kuşlar pencerene koşup söylemezler ise eğer...
göçünü terketmiş göçmen kuşlar kahvesidir,
soğuk kıştan kaçan o sıcacık avuçların.
sıcacık üşüyüşlerin yazdan bahçesi sesin...
kim sıcak nefesini üflemiş ellerine senin,
ve nasılda saklamışsın sen o nefesi avuçlarının sıcacık kesesinde...

el vedasız çekileceğim karşından...
yüreğin köşesinden bir sıcak kan yürüyecek etten kopar gibi sanki can.
içerleyecek avuçlarım belki...
basılmamış karların üzerinde adımlarken gökten usul usul yağan zamanı,
o tarif ve taklit edilemeyen kardan adımların kar sesini
dinleyeceğim son türküm diye geriye yürüdüğüm tepelerde...

vakit;18.25...k/arsız bir akşamın kar soğuğu nefesinden geçip düşüyorum kağıdıma...

Hiç yorum yok: