Bıçak gibi parlıyorsun öğlen güneşine nakış misali kadın,
Kağıdı keser inceliği güzelliğinin,
Su sesi gülüşün susayan dudaklarımın kurusuna.
Akşam sefası kokusu saçlarından yüzüme savurduğun esen yel,sinenden eğirip büyüttüğün gün boyu...
Kimse alamaz o cennet kokunu ben gibi ciğerine kıyamadan ince ve narin,
Salise salise koklayıp içim gide gide,
içime çekip saklarım beynimin nakışlı en güzel çekmecesine seni,
Gece uyanıp düşlerim seni belki diye diye...
Bıçak gibi parlıyorsun öğlen güneşine nakış misali kadın,
Kağıdı keser inceliği güzelliğinin,
Tutsam seni şöyle kınından sıyırıp elim ile,
Kessen sana bakarken hayran sessizliğimi dilimden,
Ellerim kesilse kızıl sıcak bir ırmak aksa benden ayaklarının dibine,
Kan revan şiirlerim susup düşse sonra önüne,
Ben utansam,bir çocuk olsam yine,yeniden ve yediden,
Sen gülümsesen sanki bir yıldızdan ödünç aldığın ışığınla gözlerinde,al yanaklı çocuk yüzüme...
Kıssam gözlerimi sana bakamayıp gözlerine,
Kısamasam dayanamayıp sonra yine,
Bir kar körlüğü düşse veyselden miras elime ayağıma,
Bir cura okusa söylese şiirimi kulağına,
Sen bilsen,anlasan,
Ben ölsem oracıkta mutluca,
Daha da yaşamadım daha ben inan demem tanrıma...
Bıçak gibi parlıyorsun öğlen güneşine nakış misali kadın,
Kağıdı keser inceliği güzelliğinin,
Hangi sevda dağının ateşinde dövdüler de seni günlerce,
Suya verebildiler ölmeden bu güzelliğini...
Ağaçlara dilek bağlayan kızlar adını fısıldayıp durdu kimseler duymasın diye ince dalların gölgesinde...
Kıskandı belkide seni yalnız rüzgarların sulayabildiği renk renk,şu eşsiz baharın çiçekleri bile...
09.59 bir cura sesi,boynu vurulmuş bir bahar çiçeği,bir bardak soğuk çay yeterdi doymamıza oysa...
biz koca geyiği kovaladık,avladık boş yere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder