14 Ağustos 2025 Perşembe

sarı denizinde eserken serin rüzgarı ile o beklenen kıyamet

 
Her gece uzun mu bu kadar tanrım,
Yoksa koparıp ardımdaki kanatları ittiniz mi beni cennetinizden,
Düşmek bu mu ey tanrım huzurdan,
Öyle derin bir üzüntüdeyim ki kanlı kanatlarım kabul etmiş bu haketmediğim sonu sanki,
Çırpmıyorlar bir kez bile ardımda kendini...
Her gece uzun mu bu kadar tanrım,
Keskin altın bıçağını dayamış tenime sanki bir tanrıça,
Kesmeden ustaca geziniyor bıçağın ucu ile tenimde zamansız bir zaman.
Kaşınıyor tüm endişeler korkular tenimde uçuşup duran halden anlamaz bir yaz sineği gibi,
Ve altın bir bıçak kesercesine kaşıyor şefkat ile yüzümü...
Kıpırdayamıyorum,
Göz kapılarımda dahi durmuş zaman sanki...
Korkudan mı yoksa sevilmenin huzurundan mı bilmiyorum.
Her gece uzun mu bu kadar tanrım,
Yoksa şafakta ölümünü bekleyen genç kahramanı mıyım bir vatanın ben sadece...
Ey aşk,
Varsa bir ölümsüzlük iksirin söyledikleri gibi cebinde,
Durma iç onu hemen ve uzat dudaklarının bardağında bana...
Ey aşk,
Yeşillen dalga dalga bir fırtına misali dev yangınların ardından serin kızıl sabahında deli mavi bir göğün altında,
İlk sevişmelerimiz gibi çıtırdasın dalında yeşil filizleri güllerin...


08.49 yaşamak,özgürlük ve güvercinler kadar...bir buğdayın gözünden,sarı denizinde eserken serin rüzgarı ile o beklenen kıyamet...

Hiç yorum yok: