31 Temmuz 2009 Cuma

kan revan içinde bir yolu...


kan revan içinde bir yolu
hiç düşünmeden
yürü benimle
sevgilim
sonbahar...

özgür müdür bir kuş...


sence özgür müdür bir kuş...
hapishane avlusunda bir mahkumun besledigi...
yuvası hapishane avlusuna kurulu...
hergün gökyüzüne uçabilen diledigince...
ama akşam olmadan avluya geri dönen...
yuvasına giren...
sence özgür müdür bir kuş...
onu besleyen elleri özlediginde görmek için
koguşun hangi penceresine uçup konacagını bilemeyen...

bir masal yapar mısın bana ...


rica etsem
ve aglamaklı gözlerle beklesem yatagımda
uyuyamadıgımı söylesem hatta
bir masal yapar mısın bana
sonu mutlu biten
ve sonu gelmeden
benim uyuyakaldıgım...
sonunu rüyalarımda aldıgım
bir masal yapar mısın bana...
sesinle beşik gibi sallandıgım...
yıldızlarını kendi ellerinle gökyüzüne astıgın
bir masal...
yapar...
mısın...
bana...
zzz...
zz...
z...

benimle evlenir misin soguk bayan...


benimle evlenir misin soguk bayan...
buz gibi kalbine koyup saklar mısın beni orada...
elele beraber eriyebilir miyiz sıcaga dogru...
su olup karışabilir miyiz birbirimize...
ve topraga akabilir miyiz iki ruh bir oluncaya dek...

30 Temmuz 2009 Perşembe

popcorn...patlamış mutluluk kokusu...



tanıdıgım bir arkadaşım vardı...ne zaman elimde güzel bir film dvdsi ve kuruyemişçiden alınmış bir torba mısırla evine gitsem çocukluk hayaline kavuşmuş küçük bir çocuk gibi mutlu oluyordu...hemde ne mutluluk...anlatılmaz bir coşkuyla...hiç anlamamışımdır o patlamayan mısırları gördügünde hayal ettigi patlamış mısır kokusuyla ve henüz izlemedigi bir plastik film kutusuyla nasıl bu kadar mutlu oldugunu... ama hep kıskanmışımdır bu küçük bir kıvılcımla tutuşturabildigi onun bu kocaman mutlulugunu...helal olsun sana ortak...

bir kelebege binmek istiyorum ben...



çocuk : anne bir kelebege binmek istiyorum ben.

anne : saçmalama can.kelebegin üzerine nasıl oturucaksın.oglum deli misin...

çocuk :of hayalgücün sıfır anne...

bir tasarımcının hatıralarından...

imkan ve siz ... imkansız...


imkansız diye birşey yoktur...biri eger size yapmayı çok istediginiz birşeyi yapamayacagınızı inatla söylüyorsa , bilin ki sizin onu yapabileceginizden korkuyor demektir ve siz tüm korkuların üzerine gidin...asla durmayın olur mu...yuvarlak bir dünyada güney kutbunda uzaya düşmeden yaşayabilen yüzlerce insan varken bu dünyada imkansızlık diye bir kelimeye esir kalmış tüm beyinleri kınıyorum...imkanları görmezden gelmeye çalışmak hiçbirzaman imkansızlık degildir...korkaklık ve tembelliktir...hatta ve hatta inançsızlıktır...bundan yüzyıllar önce , zamanında , insanlar gün gelecek göklerde kocaman makinalara binip uçacaklar ve seyahat edebilecekler çok uzaklara diyen adama deli diyen , bunun imkanı yok diyen bu zamana ve bu dünyaya anlamsız gözlerle bakıp acıyorum...

sevgilim günlük...


nasılsın hayat ? iyi misin ? nasılsın sevgilim günlük ...nasıl gidiyo geçen sayfalar günler arasından dinlediklerinle uyumak ve yaşamak...tatile çıktın mı ...deniz kenarına gittin mi kurşun kalem ile birlikte...neler yapıyosun...tüm anlatılanlardan sıkılmadın mı hala yoksa...bazen yırtıp atmak istiyorsun degil mi sana anlatılan herşeyi...haklısın...tüm sırların saklı oldugu bir sandık olmak ne kadar da zor gecenin derin sularında kimbilir...gözlerinden öpüyorum sevgilim günlük...seni seviyorum...fazla yormayacagım seni bu gece merak etme...başını fazla şişirmeyecegim...tatilini mahfetmeyecegim...özledim ama seni ...çabuk gel artık şu tatilden...rüya gibi bir gündü bugün...masallar kadar güzeldi...sen gelene kadar beni dinleyen bu not defterininde sana çok selamı var...hep senden bahsediyorum ona...seni seviyorum sevgilim günlük...çabuk dön sensiz olmuyor...


kurşun kalemin;tolga...


ding dong...


küçük bir çocukken , hiç tanımadıgımız bir evin kapısına gidip zili çalıp kaçmak ve delicesine koşmak cesaret demekti bizim için çocuk dünyamızda...zile basmak arkasından delice bir heyecanla koşmaya başlamak...koşmak ve tüm kalbinin gögsünü delip çıkıcakmışcasına atışıyla asla durmamak...sürekli koşmak ; kimin çıkacagını , kovalayan biri var mı yada sizi farkettiler mi asla bilmeden sürekli koşmak...rekorlara koşuyormuşcasına ,uçarcasına delice koşmak...hem koşmak hem korkmak hemde anlamsızca ama tarifsiz bir tad ve büyüklükte kahkahalar atmak...

mutlu olmak delicesine her koşulan adımda...sizi asla bulamayacak olan o tanımadıgınız kapının sahibinden , sizi sakladıgını ve kimsenin bulamayacagını düşündügünüz yere kadar nefes nefese koşmak...deli taylar gibi dört nala durmadan...neyden kaçtıgını asla bilemedigin bir koşunun maratoncusu olmak...çocuk olmak...her nefesinizden zevk almak...büyüdüm artık...çok büyüdüm...adımlarım büyüdü..gözlerim büyüdü...gözyaşlarım büyüdü...ben büyüdüm...şimdi ölümün kapısına gidip zilini çalmak istiyorum bu tanımadıgım kapının...ve bu sefer kaçmadan kapının önünde öylece durmak...kapının açılışını izlemek...açanın gözlerinin içine bakmak ve saklanmak istiyorum...her nefesimden vazgeçerek...artık sobelenmek istiyorum...bilerek bile olsa...ding dong ! ! !

gözyaşlarıma yagmur dediler...


paslı nefeslerimden düşüyorum senin hayaline

gecenin ortasında...

bir sandal sallanıp duruyor yapayalnız bakışlarımda...

sessiz bir deprem yıkıyor yüregimi...

sessiz deprem olur mu deme

sagırlarda ölür depremlerde sevgilim...

üç beş şiirimi de olsa saklar cebinde ölüm...

bir mum alevine açılır her gece limanımdan gemim...

tek başıma aglamaktan korkmamayı ,

ilk kez denizin ortasında

bir dalgaya sarılıp agladıgımda anladım ben...

çok agladım...

gözyaşlarım denize döküldü...

kederlerim yüregime...

bir deniz oldum o zaman...

hıçkırıklarıma gök gürültüsü ,

durmadan yagan gözyaşlarıma yagmur dediler...

abre es ojos...


aç gözünü...

ve seyret tüm sessizligini sabahın...

aç gözünü...

ve yıka yüzünü sabahın yagmuruyla...

kurula ellerini beyaz bir bulut yakalayıp gökten...

ve ekmegini güneşin üzerinde pişir sıcacık...

aç gözünü...

yaşa bugünü ne olur...

tıpkı yaşamak istedigin gibi...

gözlerine hapis bu aşk...


bir sene on beş gün yattım

gözlerine hapis bu aşkı...

ayagıma prangaydı güzel gülüşün

bilegime kelepçe iziydi sesin...

bir sene on beş gün yattım

gözlerine hapis bu aşkı...

kalbinin derinlerinde çok gün hücre cezası aldım

yapayalnız ve nemli...

göz göze...

düş düşe...

agzımda öksürüklerimin kanı

mendilimde kanayan tüm şiirlerin kızaran lekesi ...

bir sene on beş gün yattım

gözlerine hapis bu aşkı...

o kadar büyük bir suçtu ki seni sevmek

müebbet kalmak kaderim sanıyordum...

kalemimi kırdılar

idam verdiler ve tüm kapılarımı açtılar...

yüregine hapis ruhumda ölümdü özgürlük...

kalbinin kapıları sonuna kadar açıldı önümde...

ve çıkışımı imzaladı imzacı...

yuvasından düşen yavru bir kuş kadar özgürdüm artık bu soguk şehirde...

tüm sıcaklıgımı yüregindeki koguşuma saklamıştım ben oysa ki...

bir sene on beş gün yattım

gözlerine hapis bu aşkı...

ne kadar da güzel gelirdi oysaki

demir parmaklık kirpiklerini okşamak bana ;
bakışlarının nezaretinde...

uç diye dışarıya bırakılan kanadı kırık bir kırlangıcım şimdi gökyüzünde...

turistiyim kendi kentimin...

hapsi sen mahkumiyeti ben bir sevdanın

lekeli sayılan temiz kagıdıyım şimdi...
koguşundan kovulmuş
soguk şehirde her kapının kapandıgı
azad edilmiş bir lanetliyim şimdi gecede...
tüm çıglıkların susması gereken
bir yeni dogan koguşu sanki şehrin geceleri...
bir çıglık tüm çıglıkların habercisi...
içimde yankılanan öksürükleri yutuyorum şimdi...
agzımda demire yaslanan bir kan tadı
ve dudagımda kuruyan kan lekesi...


nereyesun bulamıyorum...


seni arıyorum orda burada...

bir çay kaşıgı sen arıyorum heryerde...

sıkıldım bu oyundan...

öyle bir saklanmışsın ki bu saklambaçta

aramaktan yoruldum seni...

tüm iddialarımdan vazgeçiyorum...

tüm kibrimi yıkıyorum köyün çeşmesinden tamam...

haklı çıktın...

öyle bir saklanırsın ki asla bulamazmışım seni...

dogruymuş...

çık artık...

elma oldu armut oldu

düştü agaçlarının dibine çoktan...

hala çıkmadın ama sen...

ve ben seni bulamadım bir türlü...

keşke körebe oynasaydık...

körebede inatlaşsaydım seninle keşke...

seni arıyorum kimi görsem o gündür...

seni arıyorum onda bunda...

bir avuç çay yapragı gibi seni topluyorum bahçelerden...

seni kurutuyorum orda burda...

seni arıyorum onda bunda...

bir ekmek kırıntısı sen topluyorum

bir çay bardagı sen demliyorum heryerde...

dört mevsim sen...bir senesin sen...


aralıktır kapı belki..

aralıksındır suskun ve soguk akşamları..

kasıma düşman ve ocaga sevdalı...

bense hep sıcak bir ocak düşlerim rüyalarımda ,

bir çaydanlık dolusu düşü demlerim ocagımda...

sıcak bir ocaksındır belki sen ,

tüm karlarına inat...

bir şubat mektubusundur belki sen..

üşümüş ellerin sıcacık umut alevi hevesi ile yazılı...

ne kadar da gariptir oysaki

sabaha kadar yanarken ampülleri

tepesi nasıl kardır sokak lambalarının oysaki ,
sıcacık yanıyorken ışıkların nefesi...

kış mevsiminin aşık delikanlısıdır tüm sokak lambaları mahallede ,

dışarısı buz gibi soguk ama kalbi elle tutulamaz sıcacık bir yangın yeri...

sokak lambaları...

sokagın mumudurlar geceleri...

belki bir martsındır sen

yada bir martı sahilde kimbilir...



zili çalan komşunuzun güzel kızıdır gelen bahar sanki...

açarsınız kapıyı ,

ve bahar hanım sorar

bir kaşık nisan alabilir miyim diye...

bir nisansın belkide sen...

tatlı bir şaka gibi gülüşlerde eriyen...

yada bir eşşek şakasıyla süslenen muzur bir güne sarılı...

halbuki ben hiç şaka yapan bir eşşek görmedim daha önce...

neden eşşek şakası demişler ki şakaya acaba...

tüm yagmurlarda anılarını sulayan

ıslak yanaklı , sızlayan gözlü bir nisansın sen belkide...

beşigini yagmurlara kurup uyuyan bir mayıssın yada...

herşeye inat ayakta duran...

ama özlenen bir sıcagı avucunda saklayan bir haziransın sen belkide...

ayagını sokmak için soguk denizlerin ısınmasını bekleyen...

yada sabırsız çoktan suyun içinde olan...



sıcacık bir temmuzsun yada sen

tüm tarlaların tohumu yiyip kana kana su içtigi susayıp...

kulagında kirazlar ayagını agaçlardan aşagıya sallayan bir agustos böcegisin sen belkide ,

tek dostu karınca adımları olan ,

yirmidört günü iple çekilen...
sonra sararsam biraz ben...
nebileyim...

bir eylülsün sen belkide...

sessiz ve agırdan sararan güneşle yaprakları...

yada bir ekimsin sen başaklarından dallarından yavaş yavaş dökülüp süzülen...

bir kasımsın sen belkide...

yagmurlarla ıslanıp

esen serin anılarıyla üşünen...

ve ben

dört mevsim sen...




üzüldüm...


üzüldüm...
çok üzüldüm...
saçlarıma karlar düştüler...
gözlerimden yaşlar düştüler...
üzüldüm...
çok üzüldüm...
parmaklarımdan tırnaklarım düştüler...
agzımdan dişler...
birazda gülüşler...

üzüldüm...
çok üzüldüm...
başımın üstünden saçlarım düştüler...
içimden düşlerim düştüler...
üzüldüm...
çok üzüldüm...
gözlerimden ışıklar düştüler...
yüregimden satırlar düştüler...
üzüldüm...
çok üzüldüm...
denizimden sular düştüler...
kalbimden umutlar düştüler...
üzüldüm...
çok üzüldüm...
agacımdan çocuklar düştüler...
agacımdan yapraklar düştüler...
üzüldüm...
çok üzüldüm...
bulutumdan yagmurlar düştüler...
sevdamdan sevdalarımı düştüler...
üzüldüm...
çok üzüldüm...
zamanımdan kumlar düştüler...
seni gördügümü sandıgım anlar
gözlerimde hep düştüler...

bugün gözlerimde bir acıyla uyandım...


Neo: Why do my eyes hurt?

Morpheus: You've never used them before...
* siyah beyaz resimdeki dünyanın yedi harikasından biri olan iskenderiye feneri...ne amaçla yapıldıgını ögrenmek ise ister yap ister yapma durumunda zorunlu olmayan size kalmış küçük bir ödev...ödev verildigi an not defterinde hepinize yüz yazıldı bile...bu küçük ödevi yapsanızda yapmasanızda...

29 Temmuz 2009 Çarşamba

rica etsem ışık yardımıyla bizde bir iz bırakabilir misiniz...


Fotoğraf Nedir...



Fotoğraf kelimesi, Yunanca photo ışık ve Latince graph "iz bırakmak" sözcükleri birleştirilerek türetilmiş bir isimdir. Kelime anlamı, ışık yardımı ile iz bırakmaktır. Fotoğraf cisimlerden yansıyan elektromanyetik radyasyonun toplanıp odaklanmasıyla oluşturulur. En yaygın rastlanan fotoğraflar insan gözünün görebileceği kalıcı görüntüler yaratan dalga boylarıyla yaratılan fotoğraflardır.


Fotoğrafta en önemli unsur ışıktır. Işık üzerine vurduğu nesneleri görülebilir kıldığı gibi, fotoğraf oluşumuna da olanak sağlar. İşte bu yüzden fotoğrafı çekecek makinedeki objektif de önem arzetmektedir. Objektifin optik çapı ne kadar büyükse içeriye giren ışık miktarıda o kadar çok olacağından, fotoğraf çekiminde daha yüksek enstantaneler kullanılabilinecektir.Çoğu fotoğraf, ışığı fotoğraf filmine, CCD’ye ya da CMOS görüntü algılayıcısına odaklayan fotoğraf makinesiyle çekilir. Nesneler ışığa duyarlı kağıdın üzerine yerleştirilip, ışığa maruz bırakılarak (fotogram) ya da bir tarayıcının üzerine konularak da fotoğraf elde edilebilir. İyi fotoğraf'ın ne olduğu her zaman tartışma konusu olmuştur.

27 Temmuz 2009 Pazartesi

jeux d'enfants ...


Cesaretin Var mı Aşka?


diyaloglar, sahneler ve belki de en çok Sophie ve Julien'in karakterleri sizi çekecek hikayenin içine ve belki de hapsolacaksınız orada bir süre. Çocukken farkında olmadıkları duygusal çekim, onlar büyüdükçe daha da kuvvetlenerek onlarla beraber büyür.Sophie sevgisinin farkındadır ama Julien itiraf etmekde zorlanır.Bir başka deyişle aşka cesareti yoktur.


Yann Samuel'in 2003'de çektiği filmidir bu, Edith Piaf efsanesinin özyaşamöyküsünden uyarlanan film, La Mome'da Piaf'ı hakkıyla canlandırıp Oscar'ı kucaklayan Marion Cotillard ve adına rastlamamış olsak da, filmdeki oyunculuğuyla göz dolduran Guillame Canet oynuyorlar. Film fantastik ve kara-mizah öğeler taşıyan bir romantik komedidir.Romantik komedi diyince aklınıza sadece ''sululuk'' yahut ''acıtasyon'' kelimeleri geliyorsa,önyargılarınızı göz ardı edin ve bu filmi bir kere izleyin.


ilk izledigimde bayılmıştım...ve yedi gün boyunca hergün tekrar izlemiştim filmi...hemde sıkılmadan her gece...

26 Temmuz 2009 Pazar

anlatma lütfen...başbaşa kalmak istiyorum...


oldum olası anlamam...tablosunu anlatmaya çalışan ressamı , kitabını anlatmaya ugraşan yazarı yada yaptıgını uzun uzun tanıtmaya ugraşan yapıt sahibini...hiçbirşey söylemeyin...bırakın başbaşa kalsın insan yaptıklarınızla ve yaşasın sizin yaptıgınız ile ne yaşamak istiyorsa...işte o zaman binlerce anlam binlerce düşünce dogabilir yaptıklarınızdan...
sessiz kalın...yalnız bırakın tüm bakan gözleri eserinizle...

or i gam i ...


durma haydi katla beni
istedigin gibi
trt ' de izlediklerimiz gibi
ne yaptıgın önemli degil
bir uçak
bir gemi
bir sandal
bir agaç
yada bir kurbaga...
katla beni ufacık
küçült yüregimi
ve koy cebine götür beni
beni en çok düşündügün yere...
sonra giy bir prenses olup elbiseni
taç misali tacını
sonra çıkar beni cebinden
ve öp beni...
vıraklayan kederim sana kavuşsun tacını giyip...
haydi durma katla beni...

haydi tut elimi tekrar...


haydi durma tut elimi tekrar...dört nala nalsız koşturalım katmandunun otlaklarında...mantıksız...sorgusuz...sualsiz...unutarak herşey...unutarak aradaki uçurumları...koşturalım kahkahalarla tüm topragı...merhaba nasılsın iyi misin neler yapıyosun degil merhaba sende beni özledin mi diyerek tutuşalım elele...kurşun kalemle beyaz kagıtlara çizelim boyasız halimizle siyah beyaz yemyeşil yaprakları...ve bir tanesinin üzerine aşk yazıp çigneyelim o yapragı beraber seninle...sonra agzımızdan düşürmeyip hiçbirzaman geviş getirelim aşkımızı bir ömür boyu ; agzımızdan hiç düşürmeden...nalsız özgürlügün aşık toynaklarından...

bu kadar süre...bu kadar zaman...


onca zaman
bu kadar süre
bu kadar zaman
nasıl kapatabilirsin ki
kapılarını aşka
pencerelerini sevgiye...
anlamak mümkün degil...
o kadar havasız
o kadar güneş görmeden
ne yapar çocuk kalbin
bahçesini izleyemeyen
bir bahçevanın kederine sarılı odasında...

ellerinize saglık...



kırıntılarım dökülüyor masama her gece...

yüregimde bitmez bir akşam yemegi...

bitse de gecenin karanlıgına dalıp dalıp gidilen

masadan bir türlü kalkılamayan bir balkon üstü gecesi...

kulagımda omuzları üşüten serin rüzgarın ezgisi şiir olmuş

doluyor kaşıgıma...

bogazım kuruyor yada bir lokmanın takıldıgını hissediyorum bogazımda

takılmadıgı halde ara sıra...

sessizce bir anı tütüyor sıcak çorbanın dumanı gibi burnuma...

tatlı bir açlık açıyor kapıyı adım adım gelen hatıralara...

bir yemek faslını çalıyor radyoda hayat...

tarih tekerrürden ibaret bir kelebek uçuşuyor loş ışıga kur yapar gibi...

yüzüm elime yaslanıyor...

kalbim üzgün gülümseyişlere...

bir bardak su doldurur musunuz acaba diyen bir ses uyandırıyor beni dürtüp...

uyanmak istemiyorum diyen ruhum erteliyor bu alarmını gecenin serin sularında...

ayranla sarhoş olan herkes kadeh kaldırıyor güzel günlere...

hiçbirşey yemediniz diyen bir ses yalan bir gülümseyişi takıyor yüzüme...

masadan kırıntıları topladınız durdunuz kuzum...

aç degil misiniz yoksa...

acıktım hemde çok acıktım sana...

tüm lokmalardan kaçıp seni toplamak istedim kalbimin kırıntılarından...

ellerinize saglık...

harikaydı...

ellerine saglık sana...afiyetler olsunlar bize...


ne kadar güzel boyamışsın yaglı boyanı içinden bettra...cümlelerin harika dagılmıştı kagıtta...kalbinin albümünü nasıl eşit ve güzel paylaşmışsın sevdigin renklerle...peki bettra bu kadar güzel boyayabildigini biliyor muydu acaba bundan önce...farkında mıydı bu kendi içindeki renklerin , bu tay kuyrugu kıl tanelerinden akan yumuşak tekniginin farkında mıydı acaba hep...bir keşif mi var yoksa içindeki mezar odasına dogru...piramiti sakladıklarından kurulu...mucizeleri sadece kendisinin bildigi bir yolculuga mı çıktı bu başarılı ressam kendi iç dünyasına dogru adımlanan acaba...bilmiyoruz...cevabı boyadıkları olsun bize...ellerine saglık düşüncelerine saglık utangaç fırça...durma yola devam et...yeni bir ressam adımlıyor kagıt yolları tüm renklerini önüne döküp bence...nasıl süper degil mi sencede...

umutlar ...bizi teker teker unuttular...


umut...
unut...
armut..
tut..
umut...
unut...
knut...
put..
yut...
umut...
unut...
kalbimizde büyüyen tüm umutlar , bizi teker teker unuttular...mavim kalmadı kagıdıma sürecek...hemen maviye ulaşmalıyım yeşilden sarıyı çıkartıp...umut etmeye ihtiyacım var...tüm siyahları maviye boyamalıyım kagıdımda...

25 Temmuz 2009 Cumartesi

eksik listesi...


hayatımızda sürekli bir eksik listesi hazırlama durumu var nedense...istesenizde istemesenizde mutlaka bir listeniz oluyor elinizde olmadı beyninizde...dilinizde...neden bilemiyorum...ama hepimizin herzaman hayatımda şu eksik bu eksik diye bizi düşündüren bizi hırpalayan üzen bir virüslü düşüncesi oluyo mutlaka...


eksik listem ; neler yapılmalı ?


1.hemen bir fadik acilinden sipariş edilmeli..hatta bizzat yapım aşamasında taş fırında ustanın yanında bulunmalı ki fadigimiz bizim istedigimiz tad ve lezzette olsun..


2.nereye gidiyorum ve nereye gidiyoruz diye bir soru sorulmalı artık kendimize..yelken diregimize tırmanıp güzergahımızı rotamızı bir görmeli anlamalıyız..bu gemi nerede ve bu gemi nereye gider acaba...soralım kendimize...


3.paranoid park filmini aldım bugün dnr' da..bakalım cannes film festivali altmışıncı yıl özel ödülünü almasının nedenine...


4.yarın akşama dogru mutlaka bir basket maçı yapılmalı, ter ve stres atılmalı. ve tüm arkadaşlarımız görülmeli ve onlarla sıcak bir sohbet edilmeli..


5.ytü' den çıkılıp terli terli yıldız yokuşu inilmeli usul usul tıpkı eski günlerdeki gibi...eskiler hatırlanıp derin bir of çekilmeli...


6.karmate' nin yeni albümünüde aldım dnr' den ...albüm kapagındaki fotograf çok hoşuma gitti,bayıldım...mutlaka dinlenmeli...birinci,ikinci,dördüncü,yedinci,dokuzuncu,onuncu,onikinci ve onüçüncü parça tekrar tekrar dinlenmeli tekrar tuşuna alınıp...ah aah...


7.bayan ressamlarımızdan müşerref rasim köktürk' ün paletten kaleme isimli harika kitabı tekrar bir kez daha okunmalı...doyum olmuyo çünkü...ara ara tekrar okumaya ihtiyaç duyuyosunuz...büyüksün hocam...ellerine saglık...


8.bettra'nın önerdigi Şibumi - Trevanian ve Tarihçi - Elizabet Kostova kitaplarına bir bakılacak ve mümkünse oturulup okunacak...


9.hayat boktan evet kabul edecegiz ama onu nedensiz sevmeye ugraşmayada herzaman devam edecegiz...

karmate su degirmeni anlamına geliyo...ve nani de anne...

24 Temmuz 2009 Cuma

mantar panom...


küçücük yüreğime kocaman bir mantar pano çaktım bugün...fotoğraflar,minik gazete küpürleri ve gazeteden fotoğrafların raptiyelendiği bir köşem var şimdi yatağımın karşısında...artık bu ağaç ruhumun yanında benim beslediğim ve beni besleyen bir mantarım var odamda...hayırlı uğurlu olsun bana...baktıkça yağdığım ,baktıkça çiçek açtığım,baktıkça meyve verdiğim,baktıkça ağladığım,baktıkça güldüğüm,baktıkça hatırladığım anlar ile dolu yepyeni bir toprağım var artık başucumda...kocaman bir tarla sanki..doldur doldur bitmeyen işle işle ek ve büyüt bir mekan gözlerimde...artık sıra bu beceriksiz çiftçide...

dön rüzgar gülüm rüzgarına ne olur...


yeter dön rüzgar gülüm dön artık

ses ver gözlerime

ve kulaklarımı okşasın sessiz fısıltıların

bebeginin sırtını okşayan bir anne gibi..

ve başım omzunun huzuruna teslim bırakılmış...

yeter dön rüzgar gülüm artık...

dön gari yeter bu rüzgarınsız zamanlar sararan bozkır yüregimde...

bak ellerimin içine

bak avuçlarımın gözbebeklerine tekrar ne olur

yeter dön rüzgar gülüm dön artık ne olur...

sesin su olsun ve dökülsün kuruyan kulaklarımdan

nadas yüregimin topraklarına...
ıslanayım sırılsıklam kalıncaya degin senin sesin altında...
çöl umutlarımın gölgesinde...


22 Temmuz 2009 Çarşamba

eksildikçe çogalıyoruz belkide...

kapan
apan
pan
an
n


eksildikçe yeni anlamlarda çogalıyoruz ve yepyeniden doguyoruz belkide kimbilir...

lets reshape my heart...


And The Lord Cried Out:


"Take Out Your Hearts and Reshape Them!"


How would you do if you were given a chance? ...



tekrar şekil verebilseydim küçük kalbime eger...onu küçük bir küp yapardım...camdan bir küp...içine her yüzeyine akıldan çıkmayan sevgilinin en sevdigim altı fotografını koyardım...poz poz degişen.. ve kalbimi durmadan zar gibi atardım oradan oraya...her seferinde üste gelen pozuna bakıp bakıp iç çekerdim...uzun uzun izlerdim seni ellerim yüzümde uzanıp yere...teşekkürler bettra...yagmur duası yagmur bombası senden yagması benden...saganak bir gece oldu bu gece çok benim için...sarı bir yagmurlugu çeksem üzerime yada kocaman, bir ev çatısı desenli ,kiremitlerle süslü kiremit rengi bir şemsiyeyi açsam kafamın üzerine çok iyi olucak...

bye bye love...bye bye happiness...





Bye bye love
Bye bye happiness
Hello loneliness
I think I'm gonna cry

Bye bye love
Bye bye sweet caress
Hello emptiness
I know I'm gonna die
Goodbye my love bye bye
There goes our lady
With a "you know who"
I hope she's happy
And "old 'Clapper' too"
We had good rhythm
Then she stepped in
Did me a favour
I threw them both out

goodbye happiness
Hello loneliness
I think I'm gonna cry

Bye bye my love bye bye
bye bye love
It's gonna be a raining out of doors
hello happiness
Goodbye my love goodbye
Now I'm into romance
I shy away from love
Got tired of ladies
That plot and shove me
And that's the reason
We all can (see) so clearly
They see that our lady
Is out on a 'spree'

Bye bye love
Bye bye happiness
Hello loneliness
Think I'm gonna cry
Bye bye love
Bye bye happiness
Hello emptiness...

by George Harrison

fairytale...


Years ago, when I was younger

I kinda liked a girl I knew

She was mine and we were sweethearts

That was then but then it's true

I'm in love with a fairytale,

even though it hurts

'Cause I don't care if I loose my mind

I'm already cursed

Every day we start a fighting

Every night we fell in love

No one else could make me sadder

But no one else could lift me high above

I don't know, what I was doing

When suddenly,

we fell apartNow a days,

I cannot find her

But when I do,

we'll get a brand new start

I'm in love with a fairytale,

even though it hurts

'Cause I don't care, if I loose my mind

I'm already cursed

She's a fairytale yeah even though it hurts

'Cause I don't care, if I loose my mind

I'm already cursed


Fairytale by Alexander Rybak

eski mısırda seni konuşmak...


keşke dünyanın bütün dillerinde konuşsam seni..
kendimle konuşurken anlatmaya bir başlasam seni
ve dünyayı dolaşsam bir dilden bir başka dile yazarken seni...
o dilden bu dile uçursam seni
her dilde haykırsam
sana olan sevgimi...
bir dagdan bir ovaya
bir yayladan bir göle
bir buzuldan bir çöle
bir adadan bir denize
bir okyanustan bir düşe taşısam seni konuşa konuşa...
anlatsam dünyayı sana
seni dünyaya...
düşlesem seni dilden dile...
masaldan masala
şarkıdan şarkıya
düşlesem seni...
her büyük düşün bir ilk adımı vardır geçmişten bugüne atılı
geçen günlere sarılmış geçmişe saklı...
keşke dünyanın bütün dillerinde haykırsam seni..
en yagmurlusundan en çölüne kadar
en sogugundan en karlısından en sıcagına kadar
keşke dünyanın bütün dillerinde aglasam seni..

belki beni...


haydi durma merak et bişeyleri ne olursun
nebileyim onu bunu şunu mesela
gökyüzünü
bulutları
uzakları
vize alamadıgın giremedigin düşünceleri
haydi durma merak et birşeyleri ne olursun
nebileyim eski bir binayı
unutulmuş bir kitabı
yaşlanmış yalnız bir yazanı mesela
haydi durma merak et birşeyleri ne olursun
mısırı
nepali
belki beni...

olmak istedigim tek bir şey var sende...


olmak istedigim tek bir şey var sende güzel kız...elinin altındaki , o dokundugun , o destek aldıgın , o yaslandıgın , elinden , elinin altından geriye akıp giden o çizgi...

sezp-anhe...





Mısır Piramitleri bugün bile hala açıklanamayan bir çok sırrı saklamaktadır. yapıldığı tarihlerde piramitleri yapan insanlar herhalde metre kavramını bilmiyorlardı.Ve bütün bunlari göz karariyla yapmalarida imkansız.Bugün bile çok düzenli bir sekilde yapılan gökdelenlerde çok hafif bir sapma sözkonusu olabiliyor.Peki o zamanlar bunları yapan insanlar ölçüm için ne kullandilar.Saniye mi?Arsın birimi mi?Mısır endazesi mi?Bilemiyoruz.Şimdi bu piramitlerde, özellikle Gize bölgesindeki büyük piramitin çesitli oranlarda ölçümlerine bir bakalim.Bunların hepsi bir rastlantı mı?Olabilir.Ama bu kadar çok rastlantıda insanı düsündürüyor!






PİRAMİTLERİN GİZEMİ




Her biri 20 ton olan taşlardan inşa edilmiştir ve bu taşları temin edilebilecek en yakın mesafe yüzlerce kilometre uzaklıktadır. Bu taşların nasıl getirildiği konusunda kesin olmayan farklı varsayımlar bulunmaktadır.




* Piramit, kimin adına yapıldıysa, onun bulunduğu odaya, yılda sadece 2 kez güneş girmektedir. (doğduğu ve tahta çıktığı günler)




* Mumyalarda radyoaktif madde bulunduğundan mumyaları ilk bulan 12 bilim adamı kanserden ölmüştür.




* Piramitlerin içerisinde ultra sound, radar, sonar gibi cihazlar çalışmamaktadır.




* Kirletilmiş suyu, birkaç gün Piramit'in içine bıirakırsanız; suyu arıtılmış olarak bulursunuz.




* Piramit'in içerisinde süt, birkaç gün süreyle taze kalır ve sonunda bozulmadan yoğurt haline gelir.




* Bitkiler Piramit'in içinde daha hızlı büyürler.




* Piramit'in içine bırakılmış su, 5 hafta süreyle bekletildikten sonra yüz losyonu olarak kullanılabilir.




* Çöp bidonu içindeki yemek artıkları, hiç koku vermeden Piramit içinde mumyalaşır.




* Kesik, yanık, sıyrık gibi yaralar büyükçe bir Piramit'in içinde daha çabuk iyileşme eğilimi gösterir.




* Piramitlerin bazı odalarının içinde ne olduğu hakkında bir bilgi yoktur; araştırmacıların çoğu, ya içinde kayboldular ya da aynı yerde birkaç tur attılar, fakat içlerini göremediler.




* Piramitlerin içi yazın soğuk kışın sıcak olur




* Büyük Piramitin açilari,Nil'in delta yöresini iki esit parçaya bölerler.




* Gize'deki üç piramit aralarinda bir Pitagor üçgeni olacak sekilde düzenlenmislerdir.Bu üçgenin kenarlarinin birbirlerine göre orani 3 e 5'dir.




* Büyük Piramitin tabininin yüzeyi,anitin yarisinin iki katina bölündügünde pi=3,14 sayisi elde edilir.




* Büyük Piramitin dört yüzeyinin toplam yüzölçümü,piramit yüksekliginin karesine esittir.




* Büyük Piramit,dünyanin kara kitlesinin merkezinde yer aliyor.




* Büyük Piramit,dört ana yöne göre düzenlenerek insa edilmistir.




* Piramit dev bir günes saatidir.Ekim ortasiyla Mart basi arasinda düsürdügü gölgeler mevsimleri ve yilin uzunlugunu gösterirler.Piramiti çeviren tas levhalarin uzunlugu bir günün gölge uzunluguna esittir.Bu gölgelerin tas levhalar üstinde gözlenmesiyle günün 0,2419 bölümünde yilin uzunlugu yanlissiz olarak saptanabiliyordu.




* Büyük Piramit'le dünyanin merkezi arasindaki uzaklik,Kuzey kutbuyla arasindaki uzakliga esittir ve kuzey kutbuyla dünyanin merkezi arasindaki uzakliga esittir.




* Piramitin yüksekligiyle,çevresi arasindaki oran,bir dairenin yari çapiyla çevresi arasindaki oranin dengidir.Dört kenarlar dünyanin en büyük ve çarpici üçgenleridir.




* Gizde'den geçen boylam,dünyanin denizleriyle anakaralarini iki esit parçaya böler.Bu boylam ayrica,kara üstünden geçen en uzun kuzey-güney yönlü boylam olup,bütün yer kürenin uzunluguna ölçümünde dogal sifir noktasini olusturur.




* Büyük piramitin tepesi Kuzey kutbunu,çevresi ekvatorun uzunlugunu temsil eder.Ve iki uzunluk ayni mikyasa uygunluk gösterir.




*Gize piramitleri tahmini olarak M.Ö 3000 yıllarında eski krallık döneminde yapıldığı zannedilmekte. Bunlar; Keops, Kefren ve Mikerinos piramitleridir ve isimlerini aldıkları firavunlar tarafından yaptırılmıştır.




*Gize piramitleri dünyanın en büyük piramitlerdir. Bunlarla birlikte ve Mısır'da yüzlerce irili ufaklı piramit mevcuttur. Gize piramitlerini diğerlerinden ayıran farkların başında içlerinde yazı bulunmaması ve nasıl yapıldıklarının hala çözüme ulaşmamış olmasıdır.




*Keops'un oğlu Kefren için yapılmış piramit 136 metre yüksekliğe sahip. Kefren piramidinin dış yüzeyinde yer alan kaplamalar bugün sadece tepesinde görülebilmekte.




*Gize piramitlerinden İçi ziyaret edilebilen tek piramit olan Kefren piramidinin mezar odası.




*Piramitler ile ilgili çeşitli matematiksel bulgular arasında ilginç olanları şunlar: Keops piramidinin yüksekliginin 1 milyarla çarpımı yaklasık olarak güneşle dünyamız arasındaki mesafeyi veriyor. (149.504.000km)




*Piramitlerin üzerinden geçen meridyen karaları ve denizleri tam iki eşit parçaya bölüyor. Keops Piramidinin Taban cevresinin, yüksekliğinin 2 katına bölünmesinin pi=3.14 sayısını veriyor.




*Piramitler hala yapımları esnasında ki gizi korumaktalar. İşçilerin olağanüstü bir çabayla günde 10 metreküp taşı üst üste koyduklarını kabul edersek keops piramidinde yer alan yaklaşık 2.5 milyon metreküp taş, 250.000 gün, yani yaklaşık 664 yılda yerleştirilebiliyor. Oysa piramitler 20 ila 30 yıl arasında bir sürede tamamlanmıştır.




*62 metre yüksekliği ile Gize Piramitleri içerisinde en küçüğü olan Mikerinos Piramidi Kefrenin oğlu için yaptırılmış.




*70 metre uzunluğunda ve 30 metre yüksekliğinde olan Sfenks 14.yy da Memluk'lar tarafindan top bataryalarına talim hedefi olarak kullanılmış ve ciddi biçimde zarar görmüş.




*M.Ö. 2520 yılında Keops'un oglu Kefren'in mezar kompleksi için yontulmuş.




*Sfenks Mısır dilinde 'SEZP-ANHE' (Yaşayan görüntü) anlamında. Tarih boyunca Sfenks Nil nehrine bakiyor ve nehir yoluyla gelenleri karşılıyordu.






mısır'ı çok seviyorum...tarihiyle piramitleriyle hep çok farklı ve ilgi çekici gelmiştir bana...o kadar şahane mucize gibi bilgilerle karşılaşabiliyosunuz ki .buda süper bişey...birçok farklı ülkeden gelen bilim adamının mısıra ve piramitlere kendisini adamasını anlamak çok basit...

mısır tarihi...


Kral Asası Ve Kayantaş Paleti üzerinden Günümüze Mısır Tarihi


Akrep Zekhen ile İki Taclı Narmer:


Coğrafyasına göre biri "Delta" ve diğeri "Vadi" olarak tanımlanan Asaği ve yukarı Mısır, tarih öncesi çağların sonuna doğru, sınırları belirlenmemiş bu yeşil alanlarda kaynaşma süreci içine girmişlerdi. Arkeolojik buluntulara göre Yukarı Mısır'ın dağınık Sepatları merkezi bir yönetim altında birleşme girişimlerinin simgesi akrep olması nedeniyle "Akrep Kral" olarak bilinen Zekhan tarafından başlatıldığı sanılmaktadır. Onun bu çabasını bıraktığı yerden devam ettiren ve sınırları Delta bataklıklarına doğru genişleten diğer kral ise Narmer'dir. Her iki kralda Mısır'ın birliğini kurmakla ünlenen efsanevi Menes'in öncülüğünü yapmışlardır. Bunlardan özelikle Narmer'in Kekhen'deki (Hierakonpolis)mezarinda bulunan kayantastan yapilmis bir adak paletinde,Mısır'in birlesmesi yonunde yaptigi girisimlere ait tasvirler ve basinda her iki ulkenin simgeleri bulunan taci tasidigi gorulmektedir.İlk birlesik tacAsagi Mısır'a ait (Deshret)ile Yukari Mısır'a ait (Hedjet) icice gecirilerek butunlestirilmis,boylelikle iki Mısır cok anlamli bir sekilde birlestirilmistir.




Fayyum A (M.O 4400-3900):Fayyum Gölünün kuzey kıyılarında bir liderin yönetiminde çiftçi ve avcı aileler yaşamaktaydı.Höyük yamaçlarında sazdan yaptıklari evlerde barınan bu kültür sürecinde Mısır'ın ilk yerleşik halk topluluklarını oluşturdukları görülür.


Merimda(M.O. 4300-3700):Deltanın Batısındaki Merimda'da yapılan kazılarda çok geniş bir alanı kaplayan 600 yıl süreli bir yerleşim ortaya çıkmıştır.Sırık çatılı evler daha sonra kerpiç oval evlere dönüşmüştür.


EL-Omari(M.O 3700-3400):Kahire helvan arasındaki Hof vadisi yakınında bulunan bu kültür sürecine ait bir sitede sazdan agaçlardan yapılmış oval barınak kalıntıları bulmuşlardir.Ayrıca elle şekillendirimiş perdahlı kırmızı ve siyah dekorlu çömleklerle kesici ve parçalayıcı el aletleri ve değirmen taşları bulunmuştur.


Ma'adi(M.O 3400-3000):Çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan yerleşik düzene en fazla uyum sağlamış kültürdür.Tuğla duvarlı mezar tipleri ve Mısır'da bilinen en eski Bakır filizi bulunmuştur.Maadi yerleşimi krallık kültürünün öncüsü olabilicek özellikte bir kültürdür.




Yukarı Mısır Dönemi

Burada gunumuzden yaklasik 6500 yil oncelerine ait 3 kulturel tarih sureci ve bolge belirlenmistir.


Badarian(M.O.4500-4000):Yukari Mısır'ın Nil Bolgesinde EL-Hammamiya,EL-Matmar,EL-Mostagedda,Erment,Hierakonpolis,Hammamat vadisinde ve EL-Badari de Badarian olarak Tanimlanan kultur sureci bulunuyordu.Bu Bolgedeki ilkel yerlesimlerde hayvan derisinden yapilmis cadirlarda oturan,post ve hayvan derisinden yapilmis giysileri kullanan,avcılıkla gecinen "Semisedentary" insan topluluklari yasamaktaydi.NiL'in dogu yakasinda EL'Matmar ve EL-Etmantieh arasinda ki col kıyısında,bu doneme ait mezarlarda,bu donem kulturunu tanimlamamiza yardim eden silahlar,aletler,tas ve fildisi objeler,hanedanlar oncesi donemde uretilenlerin oncu ornekleri olan kaliteli canak comlek buluntulari ortaya cikarilmistir.


Naqada I (Amratian)(M.O.4000-3500):Bu surecte, Abydos ve Hierakompolis'de penceresiz oval kulubelerde yasayan daha gelismis topluluk ornekleri ortaya cikiyor.Metalin az kullanildigi Naqada kultur eserlerinden baslica elde edilenler;uzerlerinde toren,hayvan tasvileri bulunan fildisi cakmaktasi ve bazalt tasindan uretilmis esyalar,elle sekillendirilmis canak comleklerdi.


Naqada II (Garzean) (M.O.3500-3000):Bu donemin en onemli ozelligi,Yukari Mısır in giderek gelismesi ile kuzey Deltadan gunumuzdeki Nubye bolgesine yapilan gocler ve Abydos'un guneyinde olusan yogun yerlesimlerdir.Iki bolge halkinin kaynasmaya basladigi bu donemde ticaret ve el sanatlari gelisti.Bakir,altin ve gumus madenleri kullanilmaya baslandi:Duz damli dort kose kerpic evlerin yanisira Hierakonpolis'de bir tapinak insa edildi.Duvar kabartmalari,boyali plasterler yapildi.Gemi ve Hayvan tasvirli canak comleklerin oldukca cok uretildigi Naqada II kulturu suresinde,Nil kıyılarinda uretim faaliyetleri yogunlasti.Erken donemlerdeki bu gelismeler daha sonraki yuksek uygarkigin habercisiydi.



[Eski KrallıkM.O. 2900-2270] Eski Mısır Kaynakları ülkeyi birleştiren ilk kral olarak Menes'i kabul ederler.Bu kralla birlikte , Mısır tarihi ve Hanedanlar doneminin basladigi kabul edilir.3000 yil gib cok uzun olan bu surenin ve ardarda gelen yaklasik 31 hanedanin kolay kavranabilmesi icin,Mısır tarihi "eski "orta" "yeni" olmak uzere uc ana , bunlarda kendi icinde ara bolumler ayrilmislardir.Palermo tasi, hanedanlar oncesi donemde 120 kadar kral ismi verir.Mısır Birliginin saglandigi ve 5 hanedanin hukum surdugu bu erken doneme ait siyasi belgeler yeterli olmadigi icin cok buyuk belirsizlik vardirBu donem bazi Hanedan cekismelerine ragmen kuzey ve guneyin birlestirilmesi;firavun denilen hukumdarlarin,monarsik yonetimlerin baslamasi;ilk Yasalarin, Yazinin, Takvimin, Din , Kultur, Sanat bicimlerinin temelini olusturan yuksek duzeydeki Mısır Uygarligin dogusudur.Menes'in kurdugu I. ve II.Hanedan doneminde,onceleri Abydos yakinlarinda oldugu sanilan Tinis kenti yonetim merkeziydi ama daha sonra iki ulkenin tam sinirinda bulunan Memphis kenti onem kazandi. III.hanedanin 2.firavunu Zoser, Sakkara'da basamakli ilk tas piramit grubunu yaptirdi.Bu kompleksin unlu mimari; Mısır Tarihin unlu devlet adami,ayni zamanda hekim,sair,din adami ve bas vezir olan Imhoteptir. IV.Hanedanin kurucusu Snofru dur ki kendisi icin Dashur'da iki piramit ve oluler kompleksi yaptirmistir.Daha Sonra gelen firavunlar Mısır'in Buyuk Giza Piramitlerini yaptiran Keops, Kefren, Mikerinos'dur.Keops,Mısır tarihi boyunca Gunes Tanrisi Ra ile ozdeslestirilmis,yasayan bir tanri olarak algilanmistir. Kefren ise Kendi piramidinin yanina koruyucu Sfenks' i yaptirmistir. Eski Krallik donemi Firavunlari ,Sina yarimadasi ve Nubian'in guney kesiminde guvenli tampon bolgeler ve kendi denetimlerinde ticaret yollari yaptirdilar. Mısır Gemileri Kizildeniz, SOmali ve Dogu Akdeniz adalarina ticari seferlerde bulundular.Lubnan'dan Sedir çami, Afrika'dan fildisi ve degerli taslar ile Sinadan bakir cevheri getiriliyordu.5.hanedanin son Firavunu Unas'dan sonra firavunlarin denetiminin azalmasi nedeniyle bolgelerin merkezden kopma egilimleri bas gosterdi.



I.Ara Donem (M.O 2270-2100) ve Eski Kralligin CokusuBu donem 4 hanedandan olusmaktadir. Eski Krallik doneminde saglanan birlik,ara donemin baslangicinda ortaya cikan siyasi ve yonetimsel olumsuzluklarla beraber dagilmaya basladi.Otoritesi zayiflayan,onceleri direndilersede zamanla yuksek burokratlar,saray cevresi ve Sepat beyleri kendilerine armagan ve timar olarak verilen genis arazi ve gorevleri,babadan ogula gecen buyuk malikanelere ve makamlara donusturduler.Bu ise giderek merkezden kopma,sorumsuz ve basina buyruk girisimlere neden oldu.Adaletli kamu yonetimi,yerini baskici ve cikarci feodallare birakti.Ardindan Gelen kuraklik,kitlik,yoksulluk,baskici ve anarsi ile birlikte feodallerin toprak kavgalarini onleyemeyen merkezi yonetim parcalandi ve Eski Krallik coktu.Boylece Asagi Mısır'da IX.hanedan,Yukari Mısır'da X.hanedana ait Fİravunlar,ulkenin tumune ve ya kendi bolgelerine egemen olmaya calistilar.Orta Krallik donemine kadar suren bu olumsuzluklar,ozellikle Yukari Mısır'in giderek Kotulesen durumuna Ragmen,firavunlar geleneksel guclerini ve otoritelerini devam ettirebildiler.Buyuk boyutlu olmasada piramitlerin, mezar ve tapinaklarin yapimi surdu.Ulke Dis guclere karsi Korundu.Ticaret ve dis iliskiler devam ettirildi.

Orta ve Yeni Krallık Dönemi:1.Ara Dönem (M.O. 2100-1700):Teb Kokenli,Antef'in (X.Hanedan) yeniden Mısır'da birligi sagladi.Ondan sonra II.Mnetuhotpe,oncelikle daginik ordulari bir bakanlik ve tek askeri sef altinda birlestirerek ulkenin ozlemini duydugu barisi ve huzur ortamini sagladi. XI.hanedanin son firavunu V.Mentuhotpe 'nin olumu veya cikan ic karisikliklar sirasinda darbeyle yonetime el koyan vezir I.Amenemhet XII.hanedani kurdu.50 yasinda iktidari ile alan Kral I.Amenhotep ulke guvenligine ve kalkinmasina cok onem verdi.Karada ve denizde askeri seferler duzenledi.Dis saldirilara karsi "Prens Duvarlari" olarak unlenen kale dizilerini insa ettirdi. Devlet adamlari ve Krallar icin hazirlattigi yonetim kurallari (Amenemhet and Instructions)bu konuda dunyadaki ilk yazili belgedir.O ve ondan sonra gelen firavunlar Giza'nin guneyinde (Listht) denilen siyasi ve askeri yeni bir merkez kurarakulkeyi buradan yonettiler.Orta Krallık dönemindeki en ilginc durum eski mısır metinlerinde firavunlarin kendilerini "Asagi ve Yukari Mısır krali" olarak ilan ettikleri ve boylece iki ulke ayrimini surekli vurgulamalaridir.Bu vurgulama cografi olabilecegi gibi,ara dönemlerde gorulen bolunmelere karsibir güç ve birlik gosterisi olarak da dusunebilinir.


Asya'dan Delta'ya Saplanan Bronz Kılıçlar


II.Ara Dönem - Hiksoslar (M.O 1700-1555):XII.Hanedanin karanlik bir bicimde ortadan kalkmasiyla,ulke 2.ci defa bir ara dönem ve bolunme surecine girer. XIII.Hanedanin ilk Firavunu Wegaf ve ardillari Yukari Mısır'da Teb Bolgesinde, XIV.Hanedanin guscuz firavunlari,Asagi Mısır'da hukum surmekteydiler.Ancak kendilerini bekleyen acimasiz Asya kokenli Hiksos ayaklanma ve istilasina karsi caresiz kaldilar."Hikau" , "Khoswet" , "Amu" , "Seteyu" gibi adlarla anilan Hiksoslar atli savaş arabalari,agir duz bronz kiliclari ile Asagi Mısır'i ele gecirdiler.Ve Deltanin dogusunda olusturduklari Avaris kentinde XV.Hanedani kurdular.Hiksoslar 150 yiL Mısır'da egemen oldular ve zamanla Mısır kulturunden etkilendiler.İlk kez boyle bir isgali yasayan Mısır halki arasinda giderek ulusal duygular ve bagimsizlik egilimleri ortaya cikti.Hiksoslardan kurtulmak icin Teb'li firavun II.Sekenenre-tao'nun Hiksos krali Apophis'e karsi baslattigi savaşi,oglu Kamose devam ettirdi.Onun olumunden sonra kardesi I.Ahmose,Hiksoslari ulkesinden cikartarak Filistin'e oradan da Suriye'ye kadar surdu.Güçlu Kadın Firavun Hatçepsut, Cengavar III.Tutmosis,Güneşin Hizmetkarı Akhenaton ve Eşi Nefertiti, Tahtı Mezar olan Tutankamon, Güneşin Donattığı büyük Firavun II.Ramses gibi Hükümdarların ve Eski Mısır Tarihinin en Parlak ve ilginç Dönemi
Yeni Krallık (M.O 1555-1090):I.Ahmose ulkeyi Hiksos isgalinden kurtaran ve XIII. hanedani kurarak yeni bir dönem baslatan firavun oldu.Yaklasik 500 yil boyunca 3 hanedanin hukum surdugu bu uzun dönem "yeniden kurulus" "Amarna" ve "Ramsesler" olmak uzere uc surecten olusur.Yeni Krallık dönemindeki monarsi ulkede birligi saglamais,Akdeniz'de,On Asya'da,Afrika'da guvenlik ve egemenlik alanlari genisletilmis,yeni ekonomik kaynaklara sahip olmus,tarihindeki en varlikli,en uretlen ve en güçlu konumuna gelmistir.I.Ahmose'nin Rehabilitasyon ve Yeniden yapilandirma sureci ardindan gelen I.Amenhotep ve ozellikle I.Tutmosis, Hiksos isgalinden alinan derslerle On Asya'da Filistini,Afrika'da Nubian ve Sudan'i birer eyalet olarak Mısır'in egemenlik alani icine aldilar. I.Tutmosis oldugunde,iki ayri esinden biri kiz digeri erkek cocugu birbirleri ile evlendiler. II.Tutmosis Thata cikti ama karisi onun yerini aldi. Mısır'in II. kadin firavunu olan Hatçepsut,60 yasinda oldugunde III.Tutmosis uzun sure sabirsizlikla bekledigi yonetimi eline aldi.Mısır Tarihinin en savaşci Firavunu oldu.Kades'e ardarda seferler duzenledi.Daha sonraki Firavun II.Amenhotep babasinin olusturdugu imparatorluk politikasini surdurmustur.Gize'deki buyuk Sfenks'i kumlardan temizletmis ve ayaklarinin arasina kitabesini koydurtmustur.Hattiler ve Mitaniler ile iyi gecinmis bariscil bir politika izlemistir.XVIII. Hanedanin bütün firavunlarinin yatirimlarini Teb kenti ve tanrı Amon inanci yonunde yapmalari ve bu olan ustu buyume ve güçlenme karsisinda,diger tanrı inanclari ve kentler ile bunlara bagli rahip ve halk topluluklarini giderek Teb ve Amon inanci Hegemonyasina girmekte ve ya buna zorlanmaktaydi.Bu Hanedanin 9.firavunu IV. Amenhotep bu duruma farkli bir yaklasim gosterdi ve cok tanrıli dinlere karsi tek Güneş'e (Aten) tapti.Teb'i terketerek merkezi colde kurdugu ve adina "Güneşin ufku" anlamina gelen "Akhet-Aten" dedigi yere nakletti.Kendiside "Aten'in hizmetinde"anlami olan Akheneton adini aldi.Mitani kralinin karisi ile evlendi.Guzelli ve zerafetinden dolayi karisinada Nefertiti adi verildi.Ama Tek tanrıli din anlayisi Mısır tarihinde pek uzun surmedi.Firavunun olmesi ile AMon Rahipleri baski ile Cok tanrıli dine geri dondurduler halki.Mısır'da Aten ve Akhenaton adlari silindi.AHkenaton'un ardindan Smenkhare ve Tutankamon basa gectiler.Tutankamon'un cok kucuk yasta olmesi yuzunden onun komutani olan Horemheb yonetimi ele aldi.Kendisininde varis birakmadan olmesi sonucunda ordularinin unlu komutani olan I.Ramses 19.hanedanin ilk firavunu oldu.Ardindan gelen oglu I.seti dönemi boyunca Asyadan gelen saldirilarla savaşti.Adi "Güneş Tanrısi Ra'nin Donattigi" anlamina gelen eski Mısır'in en buyuk ve en unlu firavunu olan II.Ramses'in basa gecmesi ile Mısır 66 yil surecek olan parlak bir döneme girdi.Bu dönemde Hattilerle savaşan Mısır Kades onlerinde Hattilerle Tarihin ilk yazili antlsmasi olan "Kades Antlamasini" imzaladilar.Asya sorununu cozen ve ulkesinde güçlu bir yonetim kuran II.Ramses Mimariyede cok onem verdi.kendisi cin Abu-Simbelde iki devasal tapınak,Pelusiac da Pi-ramses adini verdigi yonetim sehrini ve Teb'de Ramesseum olarak bilinen icinde astronomi odasinda bulunan anitsal kompleksi yaptirdi.II.Ramses'den sonra zayıflayan Mısır Asya'dan gelen istilacılarla uzun sure savaştı.124 yılda 11 Ramses daha firavun olarak Mısır'i yönetti.Yeni Krallık döneminin sonlarina dogru III.Ramses'in sistemi ayakta tutan Gayretlerine karsin ondan sonraki XX. Hanedan yikim ve felaketin habercisi olmustur.Mısır'in 2000 yilda olsuturdugu koklu yapisi ve geleneklerine bagliligi nedeniyle,Bu yikim isiginin sonmesi icin yinede 1000 yil kadar cok uzun bir zaman geccektir.


Mısır'ın Son Bağimsizlik Yüzyılları


Geç Dönem(M.Ö 712-670):Mısır'in eski merkezi güçünü yitirmesiyle icerden ve disardan kisa araliklarla ortaya cikan yerli ve yabanci güçler Mısır yonetimine el koyabilmekteydi.Mısır halki ve ekonomisi buyuk sikintiya dusmustu. XXV. Hanedani Kuran Schabaka,Mısır geleneklerine bagli olarak yonetimi yeniden duzenledi.Kent ve tapınaklarda onarimlar ve yeni eklentiler yaptirdi.Baris ve huzur geri geliyor gibiydi.Oglu SChabataka ve sonraki Firavun Tharka da bu gelistirmeleri surdurdulersede bu defa da Asur tehlikesi kapilarini caldi.
Mısır'da Asur Egemenliği:Ön asyada giderek güçlenen Asur devleti,Suriye ve Filistin 'i elde etmek için ,uzun yıllardan bu yana Mısır'ın zayiflamasini beklemekteydi.Bu kralligin gucunden cekinen Tharka,Asur'u yipratmak amaciyla oteden beri Asya'da ayaklanmalar ve kiskirtmalar duzenlemekteydi.Asur'un buna yaniti hizli ve sert oldu.Kral Assarhadon 671 yilinda Sina colunu ve Deltayi gecerek Memphis kentine girdi.Yukari Mısır'a gitmesine gerek kalmadan Teblilerde ona bagliliklarini duyurdular.Bundan guclukle kurtulunca Tharka,Assarhadon 'un ulkesine donmesinden sonra yonetimi tekrar ele aldi.Ancak 3 yıl sonra yeni Asur krali Asurbanipal Mısır'a tekrar yurumus bu defa guneye kacan Tharkayi izlemek üzere Teb'e kadar inmiş Amon inancının merkezini yağmalamıştı.Asurbanipal'ın Mısır'da kalmaya niyeti yoktu.Bu zengin ülkeyi kendisine bağli yöneticilere haraç karşılığı devrederek ülkesine geri döndü.Bunlardan biri olan Psammeth Asur'u tanımadı ve XXVI. hanedanını kurdu.Ardından bu boyunduruğa son vermek amacıyla,Batı Anadolunun güçlu devleti Lidya'dan destek istedi.Lidyalılar ve Mısırlılar Asurluları sürerek onları Mısırdan cıkardılar.Ama yaklaşan bir tehlike daha vardı bu da Perslilerdi.



Mısırda Pers Egemenliği (M.Ö.525-332)XXVI.

Hanedanin V.Firavunu Amasis zamaninda,ulkede refah o kadar artmisti ki,NiL vadilerinin ciftcileri,kentlileri,tuccarlar ve devlet hazinesi zenginlige kavusmustu.Amasis,Karnak'ta Amon tapinagina yeni eklemelerde yaptirmistir.Doğuda beliren Pers Tehlikesine karşi sınırlarda gerekli önlemleri almasına karşın Amasis'in ölümüyle yerine geçen III.Psammeth Amasis kadar başarılı olamamış Pers istilasına göz yummuştur.Bundan sonra gelen firavunlar hep pers kökenli olmuştur taa ki Nübyeli bir komutan XXXI.sülaleyi kurana dek.Bundan sonrada Pers egemenliği Mısır da kaybolmuştur.



Hellenler ve Yıkılış:Pers istilasindan sonra Misir'a gelen Büyük Iskender bir fatih bir kurtarici gibi karsilandi.Genc Kral,col ortasindaki Siva vadisinda bulunan Amon rahipleri ve kahinlerini ziyaret ederek tapinakta kutsal Apis bogasi icin kurban kestirdi.Amon inancina olan bu saygisi rahipleri cok etkiledi. ve onu "Amon'un Oglu" olarak bir tanri gibi kutsadilar. Iskenderin beklenmedik olumunden sonra Misir topraklari onun generallerinden Ptolemaios lara kaldi.Misir ve Hellen geleneklerinin bir sentezi olan yeni bir kultur anlayisi ile Akdeniz ekonomi dunyasi ile yakin bir iliskiye girildi.Bu amacla baskent Memphis den Iskenderiyeye tasindi.Zira bu hanedanin egemenligi somurgecilige dayanmaktaydi.Geleneksel Misir Merkeziyetciligi ile ulkeyi yoneten ve denetleyen Ptolemaioslar'ın Misir a getirdigi en buyuk yenilik Iskenderiyeyi bir ticaret limani olarak gelistirmeleriydi.Bu hanedanin firavunlari guneyde Yukari Misir boyunca uzanan vadi cevresinde geleneksel Misir Mimari tarzinda cok guzel tapinaklarda insa ettirdiler.Bunlardan bazilari bugun bile ayakta kalmayi basarabilmistir.Son kralice VII.KLeopatra ile Misirda Hanedanlar donemi son bulmustur.

suya bakan onbir agaç...


suya bakan onbir ağaç.
aynaya bakan insanlar gibi,
düzeltirler mi dallarını yapraklarını acaba
saçını tarayan eller gibi...
suya bakan onbir ağaç.
aynaya bakan insanlar gibi,
konuşurlar mı egolarıyla
avcı Narkissos gibi acaba.
küpe diye toka diye,
meyveleri çiçekleri takarlar mı
dallarına acaba...
suyun kenarında yaşayan onbir ağaç,
haberdar mı ona aşık peri kızı
Ekho'dan acaba...
kendilerine nadas,tatile mi çıktılar bir sene
zeytin ağaçları gibi hepsi yoksa...

bana öyle bir yol çiz ki sevgilim...



bana öyle bir yol çiz ki sevgilim

uzayıp gitsin gözlerimde

sana biriktirdigim bir akvaryum dolusu

gözyaşım versin yaşamı...

bana öyle bir yol çiz ki sevgilim

yürüyemesin hiçbir balık o yolu

hasetlerinden çatlasın hepsi

adımlar bayram olsun...

bana öyle bir yol çiz ki sevgilim

yol bembeyaz olsun

adımları ben

sonu sen olsun...

kendini asan gölge...


kendini asan gölge
napıcaksın eger
mum biterse...
karar verdigin
tatlı ölüm
elinden kayıp giderse...
kendini asan gölge
boşver bu gecede ölme
elinle bir kuş yap duvara
yada havlayan bir köpek
haydi sonra gülümse...

bir varmış bir yokmuş...


bir varmış bir yokmuş...var yada yok olduguna bir türlü karar verilemeyen zamanlarmış...saat henüz keşvedilmemiş...kendini bremen mızıkacıları zanneden ninja kaplumbagalardan üç tanesi on dokuz mayıs çalışmaları için kule çalışmalarındaymış...en alttaki donatello: hayır önüme hiçbirşey koymayın lütfen. artık yemeyecegim. rejime başladım şu andan itibaren demiş ve devam etmiş. çok şişmanladım çok. artık kendime daha büyük beş artı bir xxl bir kabuk bakmam gerekli diye düşünmüş...ortadaki rafael acaba nasıl poz versemde güzel çıksam diye bakmış ve düşünmüş.çok güzel çıkmalıyım çok.facepokha ekleyecegim fotograflarım harika çıkmalı diye iç geçirmiş...üstteki leonardo nerde kaldı bu monalisa diye hayıflanmış.daha buluşup sortieye gidicez dans edicez hadi be kızım geç kaldık.damsız içeri alınsam seninle ne işim olur ki ama elimiz mahkum işte sana demiş içinden...michelangelo ortalarda yokmuş...okulu ekmiş yerime imza atarlar zaten diye ve cem yılmazın gösterisine gitmiş...gazeteci april kriz yüzünden çalıştıgı gazeteden kovulmuş...fare usta splinter emekli maaşıyla antalyada bir yazlık alıp oraya yerleşmiş ve çocukları unutmuş...bu ne zaman oldugu belli olmayan garip zamandaki bu saçma masalda burada son bulmuş...afiyet olsun...

korkuyorum...


korkuyorum anne...

kalbimdeki karlardan

başımdaki dumanlardan

gözlerimdeki bulutlardan...

korkuyorum anne...

ellerimdeki heyecanlardan

yanaklarımdan akan hezeyanlardan

gerçekligine inandıgım tüm yalanlardan...

korkuyorum anne...

saçlarımdan süzülen yagmurlardan

yagmurlara karışan aglamalardan

acımasızca atılmış tüm satırlardan...

korkuyorum anne...

bu şehirden

bu denizden

bu hisleri yok gören gözlerden...

korkuyorum anne...

dinmeyen özlemden

sönmeyen hasretten

aşkı kül olmayan kalpten...

korkuyorum anne...

aglamaktan

özlemekten

tüm bunlardan dolayı

dogmaktan...

korkuyorum anne...


yagmurların altında ıslanmaktan

aşka koşan duramayan adımlarımdan

kıyılarıma vuran haykıran dalgalardan

tüm sararan eskiyen fotograflardan

ellerimden kayıp giden sözlerden

o sihir gülümseyişten uzak kalmaktan

o cennetin yansıması yüzü kaybetmekten

gözlerinsiz kalmaktan

ona bir daha dokunamamaktan

delice korkuyorum anne...

ışıkları bir anda sönmüş , karanlıkta kalmış ufak çocuk düşlerimden...

yirmidokuzuncu harfe saygılarımla...


いいえわからない日本語


bildigim tek şey hiçbirşey bilmedigimdir...

19 Temmuz 2009 Pazar

the ceLL...




Bilinçaltının sınırlarına doğru...




Yeni ve radikal bir terapi üzerinde çalışmalar yapmakta olan psikolog Catherine Deane (Jennifer Lopez) transandantal bilim sayesinde rüyalar ve derin düşünceler de dahil olmak üzere bir başkasının bilinçaltına ulaşabilmektedir. Sadece komadaki bir çocuk üzerinde denenmiş olan bu yöntem, bu kez bir seri katil üzerinde denenecektir. Katil Carl Stargher (Vincent D'Onofrio)'ın son kurbanı henüz yaşamakta ve bubi tuzaklarıyla çevrili bir hücrede tutsak bulunmaktadır. Catherine, Stargher'in bilinçaltına inerek tutsağın nereye kapatıldığını öğrenecektir. Fakat Catherine'i tahminlerinin çok ötesinde bir bilinçaltı beklemektedir.




Bilinçaltının "Sessizliği"...




"Cell" reklam ve klip alanında pek çok ödülü bulunan ve çalışmalarından bir kısmı Museum of Modern Art'ın kalıcı koleksiyonuna alınan yönetmen Tarsem'in ilk sinema filmi. Tüm kuralları yıkan bir gerilim filmi olması amaçlanan "Cell ", seri katil Stargher'in bilinçaltının açığa çıkarıldığı tersine dönmüş bir "Harikalar Dünyası" adeta. Filmin adını aldığı, Stargher'in kurbanları için hazırladığı 32 tonluk cam su hücresinde çekimler sürerken, özel teçhizatlı dalgıçlar sualtında sürekli hazır olarak beklemişler. Tarsem Catherine'in fantezi dünyasındaki kardan yapılmış saraydan, Stargher'in idealize edilmiş dünyasındaki bilinmeyen krallığa kadar tüm gerçeküstü mekanların tasarımında özellikle Tarkovski'nin filmlerinden yararlanmış. Özel efektlerin kullanılışındaysa Matrix, Star Wars ya da Pleasantville'deki gibi hemen her karede özel efektle atmosfer yaratmaktansa daha az sayıda ve kalıcı etki oluşturması hedeflenen görsel efektler kullanılmış.




Uzman Lopez...




şarkıcı ve sinema oyuncusu Jennifer Lopez Cell'de avangard yöntemler kullanarak bilinçaltına inen terapist Catherine Deane'i canlandırıyor.




The Cell


Hücre


TürüGerilim


Süresi ve Yapım Yılı107 dakika - 2000


YönetmeniTarsem


SenaryoMark Protosevich


MüzikHoward Shore


Görüntü YönetmeniPaul Laufer


OyuncularJennifer LopezVince VaughnVincent D'OnofrioMarianne Baptiste


YapımJulio Caro Eric Mac Leod




'' soyut bir dünya , bir soyutluk bu kadar somut ve bu kadar güzel ancak bu derece harika anlatılabilirdi...''

thE ceLL...


gördügüm en deli en zekice , en uçurumun kenarında bilinmeyen bir nokta filmlerden biriydi the cell...sıradışıydı,çok farklıydı...tam istedigim tam diledigim gibi bir filmdi yani.sinemada izledigimde bayılmıştım resmen...senaryoya , görsel sanat , sahneler derken aşık oldum resmen bu filme o derece yani ( resmen tablo misaliydi bazı sahneler) kısacası hikayeyede hikayenin anlatılışına üslubunada vurulmuştum...hala da çok degerlidir bu film benim için...hatta enfes...dr.hannibal lecter , john doe neyse the cell'deki seri katil carl stargher de onlar kadar eşsizdir gözlerimde...dnr'da dolaşırken öylesine , birde baktımki the cell 2 yazan bir dvd ..o kadar heyecanla aldımki filmi çok mutlu oldum...çünkü filmin devamının gelmesini çok istemiş fakat beklentime bir cevap bulamamıştım...filmi izledim...tek kelime ile yıkıldım...the cell' den sonra bu tam bir fiyasko tam bir amatör işi olmuş diye düşündüm ve çok üzüldüm...ama hala içimde umutlarım var...

17 Temmuz 2009 Cuma

bin dogru cevabı olabilen sorular kırathanesi...


1.yagmur neden yagar ?
2.yagmur neden hep benim üzerime yagar ?
2.aşk sana nedir bana nedir ? (aşk sananedir bananedir...)
3.aşk ne der sana ?
4.acı nedir ?
5.acı çekmek ne işe yarar ?
6.güzel nedir ?
7.güzellik ne anlatır bize ?
8.neden sözler verilir sözler alınır ki tutmuyorsan eger sevenin ellerini ?
9.sevgi nedir ?
10.aşk nedir ?
11.insan ben kimim sorusuyla neden savaşır ki bu kadar... ben olmak nedir ?
önce dumanı üzerinde bir bardak çay al benden eline hatta hatta herkese benden çay ...söyleyin ustaya...şimdi cevapla beni lütfen yudum yudum...her yudumda bir soruyu nefes gibi içine çek ve taa cigerinden gelen en hakiki en samimi en sıcacık cevabı üfle bana lütfen...bekliyorum seni...seni dinlemeyi...hoşgeldin... haydi otur ve konuş kendinle...

15 Temmuz 2009 Çarşamba

kumdan üzgün aslan...



küçücük bir çocuk olsam kumsalda,

küreğimi kovamı alsam ellerime.

tüm kumdan kalelere inat,

kumdan aslan yapsam

sonra yanına otursam üzgün aslanımın.

ve bizimle üzülse tüm kum taneleri,

gelen dalganın sesine...

tüm kaleler siyah bir midye kabugunu çekseler yarıya,

yas diye bayrak gibi göklere...