23 Eylül 2010 Perşembe

rüyaydı...bahçedeki ağaçta kocaman elmalar vardı...


rüyalarım uyuyakalmış rüya görüyorlardı sanki...
gerçekler rüyaydı...
rüyalar güyaydı...
bahçedeki ağaçta kocaman elmalar vardı,
ağacımda kocaman elmalarım vardı...
ama bahçe çöl misali yavan kara bir topraktı...
newton gibi uzandım altına ağacın sonra,
kafama düşecek elmayı havada yakalamaktı sanırım amacım...
yer çekimi kanununu tanımam kitaplardan ben,
çünkü elini sıkıp tanışmışlığım vardır bizzat kendisiyle,
küçükken tırmanıp düştüğüm ağaçlardan...
yağmurda yürürken ayakkabımın su aldığını kimseye söyleyemedim doğru...
zaten su dolu ayakkabı avaz avaz bağırırdı etrafa,
bana susmak kalırdı...
bazen delirmekten korkmuyorum,
saçma olurdu bu çünkü...
zaten deli olan delirmekten korksa tüm deliler ona deli derdi emin ol...
karanlığı seviyorum üzgünüm,
çünkü elimi tutar saklar beni beceremediğim her saklambaçta...
tüm dünyayı saklambaç oyununda o olduğu için yenebilirim sadece...
anlamak...
anlamak...
anlamak...
zaten bu dünyada bu zamana dek kim kimi anlayabilmişki gerçekten...
e o zaman,anlama telaşına düşmek neden...
anlaşılmama gayreti...
basit yaz isteği...
masal dinleyen küçük bir çocuk kadar teslim olabilsen keşke pinokyo yalanlarıma,
masum masallarıma...

bir varmış bir yokmuş,
bir lokma alıp etrafta koşturan küçük bir çocuk gibi...
evvel zaman içinde kalbur keder içinde,
develer kuş gibi uçar iken,

bir kurbağaya çıkmış aslan gibi kükre demiş asilden birisi,
etrafı kalabalık şövalyeleri ile...
şaşmış kalmış kurbağa...
vırrak demiş suyun derinlerine dalmış,
ne bu kaçmalar deli kurbağa,
ne bu anlaşılmama gayretin hayret doğrusu diye şaşırmış asil bakışlı.
kurbağa dahada derinlere dalmış...
sığda yüzsene anlayalım suda yüzen ne diye yinelemiş asilzade...
kurbağa dahada derinlere dalmış...
sanki ağır yaralı batan bir salmış...
kızmış bizim asil bu duruma biraz daha,
daha ağzını açmadan suya girmiş üç beş mızrak hızlıca...
kurbağa şaşkın girmiş bir taşın altına onu koruyan karanlıklara...
o gün bugündür anlar bizim kurbağa şunu :
aydınlık ki, pırıltılı reklamıdır ışıltılı sığların,
oysa sığın adı ölüm, yeşilden perdeli avuçlarında tüm kurbağaların...

* masal bitmeden uyuya kalan çocukların masalıdır oysa tüm derinlere yüzen şiirler...bunun bir masal olduğunu,masalların aslında üzerine bir parça mandalin reçeli sürülmüş yalanlar olduğunu bilir bütün dinleyen çocuklar...ağızlarında bir parça tatlı bir tad ile rüyalarına koşabilmek için katlanırlar herşeye...

1 yorum:

üryan dedi ki...

masal dinleyen bir çocuk kadar teslim olabilmek pinokyo yalanlara..

keşke pinokyo yalanlar olsa sadece inandıklarım..