30 Eylül 2024 Pazartesi

cennetten araf'a mektuplar ll

 
Burada düşlerin yandığı ocaklar var sevgilim,
Umutların yandığı sobalar...
Sadece bunlar ısıtabiliyor uzağınızda üşüyen ruhlarımızı...
Islıkları piyano sesi rüzgarların burada,
Sabahları şiir okuyor ağaçlarda sapan ile vurulmuş tüm masum kuşlar.
Burada çimenler konuşabiliyor sevgilim,
Şimdi anlıyorum o yağmur ardı gelen cennet kokusunun asıl nedenini.
Aşını fırından çıkarıyor yağmur ile tüm anneler.
Ekmekler kahkaha atan buğdaylar ile mayalanıyor.
Zeytinler dalında soyunuyor çekirdeğini ve düşüyor ağzına aryalar söyleyerek.
Burada düşlerin yandığı ocaklar var sevgilim,
Umutların yandığı sobalar...
Sadece bunlar ısıtabiliyor uzağınızda üşüyen ruhlarımızı.
Ağaçlar saçlarını okşuyor en yumuşak yapraklarından,
altına uzanıp uyuyakalan çocukların...
Kelebekler kanat çırptıkça güzel kokular doğuyor burnumuzda,
Doğanın parfüm notaları,etrafa uçuşan, doğan her bir kelebek biten o tırtıl yaşamından sanki...
Kozasını yırtıyor tüm mutluluklar.
Hiç çeşme yok burada sevgilim,
Hiç bardak yok.
Uzanıp ırmaklardan içiyoruz suyu,
Doğa ananın göğsü gibi ılık toprak,
Ve emziriyor mis gibi kokusuyla hepimizi...
Burada düşlerin yandığı ocaklar var sevgilim,
Umutların yandığı sobalar...
Sadece bunlar ısıtabiliyor uzağınızda üşüyen ruhlarımızı.
Ressamlar,şairler ve çocuklar geziyor yerin yeşilinde,
göğün beyazında sadece.
Ve karıncalardan başkası binemiyor atlara incinmesin belleri diye.
Hepimiz kıskanıyoruz yalan yok onları arı'dan fil'e.
Burada düşlerin yandığı ocaklar var sevgilim,
Umutların yandığı sobalar...
Sadece bunlar ısıtabiliyor uzağınızda üşüyen ruhlarımızı.
İstersen bir ömür uyuyabiliyosun,
İstersen bir ömür uyanık...


09.14 cennetten araf'a mektuplar ll


cennetten araf'a mektuplar

 
Dut özüm,Sevgilim.

Kekik kokusunu yüzümüzde dolaştıran güneşten rüzgarları var bu sahillerin.
Ve o kadar hızlıyım ki ne yazık,
Sırtıma saplanacak hançerlerden,göğsümün umman çayırlarında sulayıp büyüttüğüm bir ormanım var...

Gözlerinden kalkan bir gemiye binerim dudaklarımın adımları ile ne zaman huzuruna düşsem incecik teninden...

Gözlerinden öperim.


08.34 cennetten araf'a mektuplar.

Çamurdan mezarlar kütüphanesi

 
Kılıcım düştü elimden.
Tam da savaşın en kanlı ortası.
Gök karanlığa süründü acıyla usul usul.
Zaferin düşü tan yeri oldu kan kırmızıya boyandı.
Sadece nefes aldım elimde olmadan unutup tüm insan olma,yaşamak çabasını.
Kılıcım düştü elimden.
Tam da savaşın en kanlı ortası.
Zihnimde bir cennetin düşü rüyası,
O da olsa olsa bikaç saniyesi gözlerimin,
Morfin misali serabı...
Kılıcım düştü elimden.
Tam da savaşın en kanlı ortası.
Ellerim sıcacık,
Ellerim kan.
Kırmızı bir ırmak akıyor sanki gözlerimden içimin en huzurlu çocuk cennetine...
Sıcacık yumurtanın kokusu,
Bulutlardan kesilme karbeyaz peynir,
Kekik kokusu,
Zeytinlerin ışıltısı güneş ile.
Tanrım çok açım,
Mutluluğa...
Kılıcım düştü elimden.
Tam da savaşın en kanlı ortası.
Semerkand düştü...
Savaşın ortası.
Kan alevleri yakıp kül ediyor tüm cesareti,tüm korkuları.
Korkmaya vakit dahi yok oysa.
Tam da yangın yerinin ortasında zihnimde çilehaneme düşüyorum.
Taş duvarlar sarılıyor sımsıkı bana.
Adım atamıyorum,
Adım atamıyorum,
Adım...Adım...
Adımı artık hatırlamıyorum.
Kanıyorum.
Ellerim bir palet sanki,
Bulabildiğim tek renk kan bir kırmızı avucumda,
Gözlerimden bir savaşı boyuyorum...
Ve cehennem sen ne kadar masumsun şimdi oysa.
Kılıcım düştü elimden.
Tam da savaşın en kanlı ortası.
Kaçmıyorum,
Kaçamıyorum,bilmem ki niye.
Şanlı bir ölümü arıyorum sanki bilmeden.
Neredesin ey ölüm,yoruldum gayrı,
Seni ararken,
Hem saklankaç hem körebe oynuyorum...
Kılıcım düştü elimden.
Tam da savaşın en kanlı ortası.
Bir yel esiyor ardımdan önüme,
Sırtımdan yakalayıp soğuyan terimi boynumdan ısırıyor tüm üşüyüşlerimi.
Ah Tanrım şimdi bir bardak çay olsaydı bir elimde keşke,
Dudaklarımı ateşi ile öpüp sevgilimin donmuş öpüşlerini uyandırsaydı tenimde,
Bir saniye bile yeterdi tenimdeki tüm acıları silmeye bence.
Kılıcım düştü elimden.
Tam da savaşın en kanlı ortası.
Yağmur başladı.
Gök de katıldı savaşa sanki.
Kolları havaya kalkmıyor ölülerin yorgunluktan,
Çamurdan mezarlar kütüphanesi her yer.
İnsan,insanı yakıyor tüm sayfaları ile hiç düşünmeden...
Ve tüm dualar,
Kabirlerin,uçuşan dökülen külden çiçeklerini suluyor...
Kılıcım düştü elimden.
Tam da savaşın en kanlı ortası.
Diz çöküyorum mücadeleme.
Çamurların içinde boylu boyuna düşüp uzanıp,
Teslim oluyorum ıslak huzurdan kabrimde cennetime...


08.12 çamurdan mezarlar...çamurdan mezarları var bu şehrin.kan yağmurları yağıyor üzerimize.kan ile sulanıyor ekinleri çocukların,çiçekleri sevdalıların.anlaması zor,anlamak istememen doğal...anlıyorum seni.
çamurdan mezarlar.eller çamurlu ve ıslak tüm dudaklarda korku ile açan çicek gibi dualar...


27 Eylül 2024 Cuma

Ve dervişin yolu küllerinden oluştu

 
Kahramanlar,dervişler ve Tanrının merhameti ateşten dövülür çocuk...

Çeliğin keskinliği ateşten suya doğar çocuk.

Çekicin dövdüğü sadece gururdur kılıcın yüzünde.

Müzik bir neşterdir çocuk.Bir katilin elinde ölüm olur bu keskinlik,bir tabibin elinde yaşam...

Müzik şeytan icadı değildir.İnananın dilinde her şarkı huzur olur.

Kahramanlar,dervişler ve Tanrının merhameti ateşten dövülür çocuk...

Korkma bu yüzden çocuk;
zorluklardan,kötülerden,krizlerden,
düşmelerden,zulümlerden,zalimlerden...

Onlar senin ateşin...korkutmasın seni keskinleşmek...Bir kılıca dönüş ve kes alemi ortasından,ikiye böl yaşamı,kötülük bir tarafa düşsün,iyilik diğer tarafa...


17.53 yumurtasını kırdı bir derviş...Tanrı'nın sütünü içti...Büyüdü bir kahramana dönüştü...Ateş yandı...Dağ ateş kustu...Ve dervişin yolu küllerinden oluştu...

beni arafına hapset Tanrım

 
- Cennet mi Cehennem mi çocuk  dedi,seç vereyim sana istediğini.Yeter çektiğin gayrı.

- beni arafına hapset lütfen Tanrım,çekmem gereken daha çok çilem var önümde dedi çocuk...


16.53 Tanrı kulunu düşündü.Kul prangasına sevdalandı.

* küçük bir kuzuydu insanoğlu Tanrının uçsuz bucaksız çayırlarında.Ve boğazını kesecek bıçaktan tuzunu yaladı büyürken...
Kuzu öldü...Bir derviş doğdu...

26 Eylül 2024 Perşembe

Ve Musa vurdu asasını iki kaşımın arasına

 
Ve Musa vurdu asasını iki kaşımın arasına.
Dünüm ayrıldı düştü bir yana,
Bugünüm ve sonrası diğer bir yana...
İkiye bölünmüş bir denizdir ruhum,
Ortada ateşsiz,ıslak fakat cehennem sıcağı,
bembeyaz kumdan bir yol u araf.
Ayağımda bin yıllık bir zindanın yanığı sonra...
Ve Musa vurdu asasını iki kaşımın arasına.
Dünüm ayrıldı düştü bir yana,
Bugünüm ve sonrası diğer bir yana...
Kızıl bir deniz kaşımdan yüzüme dökülen her gün,sıcacık...
Kaç gemi telef olup batar her gece kafamda bir bilsen.
Ve ben dalgıcıyım düşlerin,kafamın ve kırıntı bile olsa tüm küçük hatıraların...
Bir denizin karıncasıyım,kırıntılar peşinde...
Belki ıslak,
Belki tuz...
Ve Musa vurdu asasını iki kaşımın arasına.
Dünüm ayrıldı düştü bir yana,
Bugünüm ve sonrası diğer bir yana...
Gönlüm bir gezegen,
yaşamak,üzerimde uçsuz bucaksız umman bir feza,
Ve yanıyor bu dünya sevgilim...


11.27 Musa gelip asasını vursa iki kaşının arasına sevgilim,
ayrı düşse bakışların başka başka diyarlara istemesen de sen,
Merak etme sen,
Ben ayrı ayrı peşine düşerim gözlerinin,
Ömrümü tüketip uğruna,
Ekerim gözlerine ayrı ayrı zamanlardan koşup uğraşıp sevdamızı yine...
Yeter ki bana baksınlar belki yeniden bir kere...

Ağaca çıktı masum bir adam

 
Kadın elmayı istedi.
Ağaca çıktı masum adam.
Kopardı masumluğu dalından,
Belki bir iki yeşil yaprak da döküldü istemeden yanından.
Ağaçların kanı yeşil akar sevgilim,
Kimse bilmez,
Ama sen bil lütfen...
Kadın elmayı istedi.
Ağaca çıktı masum adam.
Ağacı uyandırdı tanımadığı bir hain.
Bahçe yeşilin en güzel tadının tonu tam da o an.
Sadece çiceklerin kokusu yüzünü okşayan rüzgarın tenine sıktığı parfüm.
Bir ısırık,
Bin günah doğurdu,
cehennemi ateşin rahminde dövdü dermanın çekici ve mucizelerin bir kova suyu.
Kadın elmayı istedi.
Ağaca çıktı masum adam.
Kuşlar kaçıştı göğe,
Tüyler uçuştu.
Sevdalar kalbinden vuruldu işte o an.
Canları yanmadan sevemez oldu birbirini insanlar işte bu yüzden.
Baksa bile birbirinin yüzüne,
göğsünde hissettiğin ılık sıcacık his belkide vurulduğun için içinden akan o kan...
Kadın elmayı istedi.
Ağaca çıktı masum adam.
Keşke düşüp kırsaydı kolunu diyenler de oldu elbet,
Bir elma için çok fazla değil mi bu ceza diye düşünenler de belki.
Fakat mevzu sadece güvendi,
o kadardı her şey...

Kadın elmayı istedi.
Ağaca çıktı masum adam.

İşte o kadardı her şey aslında...


10.53 keşke beraber tırmansaydınız o ağaca diye düşünürüm hep nedense,otursaydınız dalında kuşlarla,sarılsaydınız ağaca,gövdesine sarsaydınız kollarınızı,fısıldayıp kulağına izin isteseydiniz ağaçtan.Sonra uzanıp dala,göğe bakıp bi süre,dalıp,ardından bir elmaya öpercesine yaklaşıp yavaşça,hiç koparmadan baksaydınız kırmızı dudaklarının tadına o elmanın.uyandırmadan hiç elmayı gibi kadar nazik.ve dalında kalsaydı her şey.Sizi yaramaz bir kuş sansaydı,bile bile kandırıp kendini,çok sevdiği için...gülüp geçseydi iki aşık kuşa bakıp, uzandığı çimenlerden size bakıp Canan'ım...

Altın kartal düştü

 
Altın kartal düştü.
Büyük avcı çöktü bir ağacın dibine,
Bıraktı kendini.
Devler okyanusunda,o koca umman denizde dallardan bağlı salımız ateş aldı.
Yanıyoruz bin suyun üzerinde çaresiz.
Altın kartal düştü.
Büyük avcı çöktü bir ağacın dibine.
Su kirlendi.
Et tükendi.
Ot şifa idi,zehroldu.
Kanatları daha da yandı,ademoğlu düştü en dibe.
Akıl almadı.
Uslanmadı yine.
Altın kartal düştü.
Büyük avcı çöktü bir ağacın dibine.
Kesti,kopardı,vurdu,yaktı,can aldı,can verdi insan.
Ama bilemedi yine,
Öğrenemedi,
Yandı yandı o kadar ama,
Demlenemedi...
Altın kartal düştü.
Büyük avcı çöktü bir ağacın dibine.
Ama yine de,
bir iyi,nefes aldı en yeşilinden ödünç alıp kaldırıp başını göge...
Savaşmayı bırakmadı asla,
bedenini soyunup çıkaran,öldü denilen o ışıktan ruhu...


10.24.ölsen dahi bitmeyecek mücadeleler var bu göğün altında.Asla vazgeçmeyenlere selam olsun.

25 Eylül 2024 Çarşamba

Kafese kapatılmış tüm cesur aslanlar

 
Güz yağmurları.
Göz yağmurları.
Kırmızı yağmurlar yağıyor yüzümün saçaklarına.
Kafese kapatılmış tüm cesur aslanlar.
Doğanların adı esaret olmuş demirden çayırlarda.
Güz yağmurları.
Göz yağmurları.
Gecenin karanlığını yırtıyor bazen aslan kükreyişleri.
Savaşlarını hatırlıyor kahramanlar gözlerinde yaş ile.
Esir doğanlar titriyor kafesin bir köşesinde üşürcesine.
Ocak olur tutuşur yangınlar o postta oysa ki,
Bir kükrese kanları damarlarında aslında o çocukların.
Güz yağmurları.
Göz yağmurları.
Kırmızı yağmurlar yağıyor yüzümün saçaklarına.
Koca bir kır bu şehir sevgilim,
Aslanlar ayağından prangalı ağaçlara ağlıyor,
Her kükreyiş bir şiir yazıyor şafağına bu gezegenin.
Pençesi kalem,Tanrının alnından öptüğü tüm şehit ruhların.
Güz yağmurları.
Göz yağmurları.
Bağlamadan esen o serin rüzgar.
Duvarda tekli yorgun kırmanın silinmez izi var.
Kafese kapatılmış tüm cesur aslanlar.
Ağlıyor şimdi toprağın altında dualarına sarılmış sımsıkı huzurları ile tüm onbeşlik kahramanlar.
Güz yağmurları.
Göz yağmurları.
Kafese kapatılmış tüm cesur aslanlar.
Haydi tohum kır,ıslak toprağının altından ey cesur kanlı,şanlı kartallar.
Güz yağmurları.
Göz yağmurları.
Kafese kapatılmış tüm cesur aslanlar.
Pençeler aşındırıyor demiri çeliği kafeslerden,
Uyuyamıyor kırılacak kanayan demirin sesiyle akşamlarda tüm o hain korkaklar.
Utanmak nedir kanım,söyle lütfen kükre bana.
Güz yağmurları.
Göz yağmurları.
Kafese kapatılmış tüm cesur aslanlar.
Anahtarları şeytanın ağzına vermiş kanından uzak titrekler.
Hangi dua kılıç olup da,
dudakların kınından çekilip saplanmaz ki o hainin tam kalbine...
Hangi at şahlanmaz bu savaşa,
Hangi aslan vurmaz ki o zaman kendini demirlerine kafesinin,
Savaşına ateşinin,
Saka kafesine kapatılan bir serçe gibi şehit olmaz mı kendini vura vura,
esaretin kanla boyanan incecik dantelli süslü tellerine.
Hangi güneş yakmaz ki bu zalimleri o zaman,
Hangi ay hilal olup düşmez ki bir nakış gibi yerdeki al kırmızı kutsal denizin üzerine yeniden.
Güz yağmurları.
Göz yağmurları.
Kafese kapatılmış tüm cesur aslanlar.
Filler unutmaz.
Ölüler uyumaz sevgilim.
Kırmızı yağmurlar yağıyor yüzümün saçaklarına.
Gece yıldızlarını boyuyor küçük bir ışıkla aydınlattığı beyaz kağıdıma.
Kemikler sızlıyor düşlerin sızı dolup taşan toprağında.
Güz yağmurları.
Göz yağmurları.
Kafese kapatılmış tüm cesur aslanlar.
Ve kırmızı yağmurlar yağıyor yüzümün saçaklarına.
Yay geriliyor,göğün tertemiz bereketli göğsünün kokusunu içine çekip hapsedip nefes diye,
Fezaya saklanan hainlere göz dikiyor kahraman oklar.
Güz yağmurları.
Göz yağmurları.
Kafese kapatılmış tüm cesur aslanlar.
Koca bir kır bu şehir sevgilim,
Uçsuz bucaksız yanan bir çayır bu gezegen.
Alev alev yeşilden çimenler bu savaş.
Kordan kırmızı genç aslanların gözleri,
Lavdan patlayıp kafesleri eritmeye geliyor yürekleri.
Koca bir kır bu şehir sevgilim,
Mısra mısra diziyor kağıdına tüfeğini bir şair,
Noktası dudağındaki bir damla zehir bu bitmez sevdanın.
Bir aslan ölüyor sonra en cesurundan,en cevvalinden,
Ve seni bundan sonra düşeceği bin alemin,bin yaşamın her suretinde hala arıyor olacak,zehrinden geçip dudaklarının cennet kokusundan...
Ve benimde sırtımda karanlığın hançeri saplı sevgilim.
Karanlığın eli tutuyor hatta hala sırtımdaki hançerini,hissediyorum ellerinin ağırlığını sırtımın gerisinde.
Kanıyor bir dosta dayamam gereken sırtım ardımda.
Sıcacık tarihim akıyor sanki göklerden sırtımdan aşağı şanlı bir şelale gibi.
Ve benimde sırtımda karanlığın hançeri saplı sevgilim.
Çıplak üşümüş ayaklarım kırmızı sıcak bir denizin içinde ısınırken yazıyorum bunları sana.
Kafese kapatılmış tüm cesur aslanlar.
Korkma.
Ve korkma.
Çünkü korkma.
Seni seviyorum...


10.19 her sevda bir vatan.her vatan bir sevda.vatan sever bir çocuğa ekmek veriyorum içimin çorba kaynayan ocak başında oturtup.ruhum su döküyor toprağına dudağımda fısıltılı dualar ile.Vatan şairi Namık Kemal'e tüm minnetim ile...Şair saolsun...
Vatan Mersiyesi'ne bir selam çabası şair çocuğun tek çabası...

23 Eylül 2024 Pazartesi

yer çekimsiz ölümler atlası gözlerin gelir aklıma sonra

 
Sevişen bakışlarıyla ışıl ışıl bir güneş damlıyor içerime,
Perdenin ince aralıklarından süzülüp dans ederek düşüyor gözlerimin bahçesine.
Rüzgar çalıyor bu huzurlu aşk şarkısını kulaklarıma.
Salonda son nefesini zar zor alan,yine de gülümseyen ölüme yakın bir buket çiçek bakıyor yüzüme uzaktan.
Bir kaç kuş tüyü uçuşuyor odamda rengarenk,
Çığlık çığlık haykırıyor kuşlar yaşamanın solgun ama yine de ışıl ışıl bayrağını durmadan.
Adım bahar diyor eylül bana.
Sevişen bakışlarıyla ışıl ışıl bir güneş damlıyor içerime,
Perdenin ince aralıklarından süzülüp dans ederek düşüyor gözlerimin bahçesine.
Nükhet'ten ben gene sana vurgunum çalıyor yan duvarda.
O nasıl bi söylemek,
Çarmıha geriyor ruhumun kollarını,
Ne suç işledim ki bile demiyor artık dudaklarım,
Vazgeçmişim tüm ağlamalardan,
Mıhını bekliyor mağrur ama acıdan kendi omzuma düşmüş dayanmış başım,korkusuz.
Bu nasıl bir acıdır Tanrım,
Acılar yeni acılar doğuruyor zihnimde sanki,
Ve ben doğan o çocukları besleyip büyütüyorum inanki.
Acılarından dahi vazgeçemiyorum.
Sevişen bakışlarıyla ışıl ışıl bir güneş damlıyor içerime,
Perdenin ince aralıklarından süzülüp dans ederek düşüyor gözlerimin bahçesine.
Taşlanıyorum sanki yürüdüğüm o mutlu yollarda şimdi.
Sevdiğini bilsem de,
Çok zor,
Çok hem de,
Hatta bu yüzden bile belki daha da zor.
Taşlanıyorum sanki yürüdüğüm o mutlu yollarda şimdi.
Yüzümden akan kan ısıtıyor da gülüşümü yanağımı,
Aşkın fırlattığı o bir bakış delip geçiyor,öldürüyor beni...
Sevişen bakışlarıyla ışıl ışıl bir güneş damlıyor içerime,
Perdenin ince aralıklarından süzülüp dans ederek düşüyor gözlerimin bahçesine.
Bir rüya görüyorum uyumadığım uykulardan çalıp zamanı,
Ben ölüyorum.
Sen bir eylül rüzgarının saçlarını taradığı incecik bir güneşi örtüyorsun üzerime kabrime örtü diye...


09.41 oksijenlerin gözlerimizden kaçan,kör koyu mavi dünyasında,ruhum vurgun yiyor gün be gün seni düşlediğim hayallerin denizinden sevgilim.Ne kadar derin bir bilsen diyemem asla,kıyamam kati,susarım,duysan boğulursun bahçendeki salıncağında belki diye.Susarım.Çıkamam göğün mavi yüzüne artık bilirim.Kalbim durur belki,beynim yaşar seninle biraz biraz daha.Aşağıya doğru düşmeye başlarım yavaş yavaş sonra,yer çekimsiz ölümler atlası gözlerin gelir aklıma.Bi kaç saat sonra düşüp kavuşacağım yumuşacık bembeyaz kumları düşünüp uyurum eminim sonunda.Donmuş buzdan yüzümde,sıcacık mutlu bir gülüşle...

al fresco

 
Şiirler uçtu tohumlar gibi rüzgarına karışıp eylülün.
Yağmurlar düştü sessizliğimizin üzerine.
Solgun zayıf güneşler öksürdü yüzümüze kasımda.
Üşüdü yapraklarımız.
Titredi denizin yüzü.
Açık kalp ameliyatının izi vardı Ay'ın göğsünde.
Kaşınıyordu yaramızın kabuğu,
İyileşiyor sandık korktuk sanırım ikimiz de,
Tek kelam etmeden kazıdık tereddütsüz o iyileşmeye çabalayan kabuğu.
Taze yaraların akşamları kanıyordu parmak uçlarımızda şimdi.
Parmak uçlarımız kan kokuyordu.
Şiirler uçtu tohumlar gibi rüzgarına karışıp eylülün.
Mevsimler süzüldü cam penceresinden toprağın.
Zaman döküldü sararıp takvim dallarından.
Çiçek açtı gecenin karanlık çayırları.
Mektuplarımız filizlendi toprağa düşüp,
Ağaç oldu şiirlerimiz.
Can suyunu gök verdi ağacımıza.
Şiirler uçtu tohumlar gibi rüzgarına karışıp eylülün.
Savruldu ocak,
Parça parça düştü şubat önümüze.
Kar boyadı sokakları yüzünde.
Kan boyandı ruhlar gönlün sırtından hançerlenip.
Şiirler uçtu tohumlar gibi rüzgarına karışıp eylülün.
Söz vermiştik oysa ki birbirimize.
Sözler,mektuplar ve şiirler,
Bir kuyu kazdık o gün,kabirden farksız,yusufunkinden hallice...
Boğazını kesip kanını boşalttık canımızın sanki.
Sevdanın kuzusunu kurban verdik,
Hiç savaşmadan üstelik.
Bir kurşun sesi bile duymadan uzaklardan da olsa.
Kırıldım.
Kokusu bir tarafa düştü sevda kuzusunun,
Kırgın yeşil hayalleri bir tarafa.
Şiirler uçtu tohumlar gibi rüzgarına karışıp eylülün.
Bilmiyorum.
Hiç bilmiyorum.
Hiçim...
Ben en çok ocakta üşüdüm nedensiz.
Duvardaki takvimde taze yaralar ve bayat avutmalar mevsimi zaman.

18.46 can yakan kıymık düşler ve halihazırda yanan köz bir ocak...

18 Eylül 2024 Çarşamba

Kazıkladı yusufcuk karıncayı


Kazıkladı yusufcuk karıncayı.
Bir buğday azaldı kara çocuğun mirası sırtında.
Sevinse mi üzülse mi bilemedi bir yörük evladı.
Kim kazandı kim kaybetti bilemedi asla.
Bir bahar yağsın artık diye dua etti ademoğlu.
Şaşırdı tırtıl şaşırdı sincap.
Kazıkladı yusufcuk karıncayı.
Yusuf kör bir kuyuya düştü,
Sarardı soldu.
Kurtardı onu yine kara bir böcek.
Sevinse mi üzülse mi bilemedi bir yörük evladı.
Bir kin tohum oldu saksıya düştü,su verdi yağmur.
Büyüdü serpe serpe...
Kazıkladı yusufcuk karıncayı.
Kim kimi kandırdı bilemedi toprak anam.
Yusuf kuyuda ağladı,
Karınca yuvada,
Düşler kağıtta ıslandı.
Gece sustu.
Gündüz sustu.
Dağlardan babacan bir rüzgar esti.
Kazıkladı yusufcuk karıncayı.
Sevinse mi üzülse mi bilemedi bir yörük evladı.


19.28 içimde yağmursuz kurak bir mevsim,ağlıyor tüm ağaçlarım...Çimenlerin gözleri acıyor tuzlu ağlamaların ardından...

Tokatlıyor tanımadığım bir tanrı beni

 
- Nasılsın ?
- Bitik.Sen ?
-İyiyim demek istiyorum.Öğretilerim bunu demem için zorluyor beynimi.
-Öğretilerin zihnine pranga vuruyor yani bi anlamda ?
- Bilmem.Öyle hissetmiyorum aslında ama öyle sanırım.

-Erken öğrendiğin için ve çok uzun süredir aynı rutini yaşamaya zorlandığın için sevgi ile öyle hissetmiyorsun.Ama aslında tam da öyle.Farkındasın ama korkuyorsun.Alışılmışı yaşamak daha güvenli,daha kolay diyor beynin çünkü.

-Gücüm yok karşı gelmeye,isyan etmeye,yorgunum.Yaşlanmış hissediyorum.

-Ateşten gömlek bir yanmaya başladı mı üzerinde,koşmaktan başka seçeneğin kalmaz.Koşup atlamaktan korktuğun çay,bir tas suya döner gözlerinde.Bir yudumda içebilirsin gibi gelir sanki onu,seni söndürmeye yetmez artık ve kocaman bir okyanusa koşarsın korkuları hiç düşünmeden o zaman.İçinde olduğunun farkına varmadığın cesaretin kabuk kırar,tohum çatlar.Açığa çıkar tüm yeşiller,allar,çicekler,meyveler o vakit.Şaşırırsın.İnsan topraktır aslında.İçinde ne kadar çok uçsuz bucaksız bilmedigin tohum var aslında.Yaşamın boyunca karşılaştığın her canlı,her enerji taneciği sana değerli tohumlar saklar.Ve o saklı tohumlar ne kadar zaman sonra çatlar asla bilemezsin...

-Bunlar dışında nasılsın,iyi misin?

- Arnavut kaldırımlı bir yolun ortasındayım,sırtıma dünya arabası takılı,kırbacın sesi standartlaşmış ve kaybolmuş kulaklarımda.Acısı patlıyor sırtımda ara sıra.Ve geçmiş tutmuşlar beni.Tokatlıyor tanımadığım bir tanrı beni merhametsizce.Bırakmışım kendimi,bırakmışım mücadeleyi.Nefesim, ağacımdan düşen sararan yaprakları mevsimimin sanki.Benden bağımsız düşüp süzülüyor ciğerlerime doğru...Nietzsche ağlıyor karşımda fakat faydasız...


11.39 hal.

17 Eylül 2024 Salı

korku ve korkusuzluk üzerine varoluşsal tezler


Küçüktüm.
Karanlıktan korkmadım.
Gölgelerden korkmadım.
Seslerden korkmadım.
Sessizlikten korkmadım.
Yağmurdan korkmadım.
Gökten korkmadım.
Göklerin gürlemesinden korkmadım.
Küçüktüm.
Kavgadan korkmadım.
Dayak yemekten korkmadım.
Kaybetmekten korkmadım.
Kazanmaktan korkmadım.
Geceden korkmadım.
Hikayelerden korkmadım.
Hayvandan korkmadım.
İnsandan korkmadım.
Küçüktüm.
İgneden korkmadım.
Ölümden korkmadım.
Savaştan korkmadım.
Yapmaktan korkmadım.
Yapamamaktan korkmadım.
Küçüktüm.
Dünden korkmadım.
Yarından korkmadım.
Doktordan korkmadım.
Çobandan korkmadım.
Sudan korkmadım.
Susuzluktan korkmadım.
Küçüktüm.
Kana kana sevgi aşk içtim anamdan.
Sevgi suyumdur,sadece sevgisiz kalmaktan kurumaktan korktum,
Aşkım nefesimdir,sadece nefessiz kalmaktan korktum...


21.59 korku ve korkusuzluk üzerine varoluşsal tezler...Birilerinin sana öğrettiği korkular,aslında sana ait olmayan ve sana fırlatılan taşlardır.Fiziksel gerçeklikleri olmadıklarından dolayı kanatıp can yakmazlar belki ama senin elinden yaşamak için gerekli tüm cesaretini sana sormadan çekip alırlar.Çoğu zaman bunu yapanlar düşmanların değil,ailendendir üstelik...Doğru yapmaya çalışırken yapılan yanlışlar...Fıkra yaşamlar...

Ademoğlu dövdü suyu

 
Nietzsche ağladı.
At sustu.
Benim içimde dünyayı yakmak isteyen bir alev tutuştu.
Baş edemedim.
Önce beni yaktı içimde içim.
Nietzsche ağladı.
At sustu.
Öyle bir kış çöktü ki ruhuma sonra,o ateşe rağmen üşüdüm.
Elim uyuştu.
Ağrı filiz açtı parmak uçlarıma sanki.
Nietzsche ağladı.
At sustu.
Dünya küstü Ademin oğluna kızına.
Cennet bir derin of çekti,
Dünyaya gözden küller düştü.
Nietzsche ağladı.
At sustu.
Yağmur kurudu göğün gözünde dolup.
Tuzlu bir sızı kurudu sadece yerin yanağında sonra.
Nietzsche ağladı.
At sustu.
Bedeni öldü,ruhu dörtnala kabrine koştu.


17.32 Ademoğlu dövdü suyu.su unutmadı bir türlü dünü.

14 Eylül 2024 Cumartesi

Sütü bitmiş bir ananın kan yağıyor canından


Sütü bitmiş bir ananın kan yağıyor canından,
Dokuzundan birini vermiş evladına çoktan.
Bir ana bin faydalı baksan bir doktordan.
Öksüz bir bakışın bıçaklar beni çalıp şu cansız akşamdan.

Sütü bitmiş bir ananın kan yağıyor canından,
Dokuzundan birini vermiş evladına çoktan.
Kurumuş bir çöl savaş savaş çatlayıp okyanusun kıyısında.
Dua dua yeşermiş çatlayan dudaklarında yaşamak.
Nefesin cennetin sıcacık rüzgarı annem.

Sütü bitmiş bir ananın kan yağıyor canından,
Dokuzundan birini vermiş evladına çoktan.
İki kardeş kurt,kan içiyor okyanusun kalbi masum canından.
Geçip gidiyor parlayan altın dedikleri o değerli ömür hızlıca yanı başından.

Sütü bitmiş bir ananın kan yağıyor canından,
Dokuzundan birini vermiş evladına çoktan.
Sırtında ağrıların vefalı bıçaklarını söküyor bir bir beceriksiz bir evlat.
Düşman dediğin kolay be dostum,
Hain bir gülüş bırakmış canını kanını,kesmiş boydan boya karnını tertemiz ruhunu toprağa döküyor...

Sütü bitmiş bir ananın kan yağıyor canından,
Dokuzundan birini vermiş evladına çoktan.
Bir matematikçi hesap yapıyor sadece cesaretten uzakta bir yerden sonra,
Sekiz diyor kalan oymuş gibi sanki can heybesinde orada.
Belki iki,
Belki bir heybede kalan oysa...

Sütü bitmiş bir ananın kan yağıyor canından,
Dokuzundan birini vermiş evladına çoktan.
Masmavi bir gezegen cenneti olup eğiliyor önüne saygıyla hiç yoktan.
Elini öpüyor uzanıp bir yıldız tekten,
Ateş heykelini dövüyor susup o kutsal yekpare taştan.


Sütü bitmiş bir ananın kan yağıyor canından,
Dokuzundan birini vermiş evladına çoktan.
Fethi zor bir şehri şiirine geriyor gecede gevrek ok misali,
El açıp yalvarırken Hakk'tan...

Sütü bitmiş bir ananın kan yağıyor canından,
Dokuzundan birini vermiş evladına çoktan.
Kim sever ki kimi düşün,canından geçip ve bu kadar candan.


11.17 sızı.

13 Eylül 2024 Cuma

İsa'nın çivisini sattı bir çingene bir günlük ekmek için


İsa'nın çivisini sattı bir çingene bir günlük ekmek için.
O gün aç yattı bir yörük ıslak çimenden yatağında.
Bir ejderha ateş ağladı gecede göğe.
Yağmur da yağdı ölümün peşine yıkamak için toprağı.
Kan içmesin karıncalar.
Ekmekler ve savaşlar.
Göğün mavisi yerin yeşili.
Tepede beyazı bulutların.
Kan kırmızı düşler ve yağmurda kaybolan ağlamış gülüşler.
İsa'nın çivisini sattı bir çingene bir günlük ekmek için.
Köpek ağladı.
Kuş ağladı.
At ağladı.
Fil ağladı.
Yaş ağladı.
İnsan anlamadı.
İsa'nın çivisini sattı bir çingene bir günlük ekmek için.
Sızısından korktu geriye kalanlar,
Diline görünmeyen bir çivi çaktı o gün tüm korkaklar.
Vuruldu bir aslan o an afrika kumunda.
Öyle bir kükredi ki sonra kızgın çölünde.
Penguenler ağladı kutbun beyaz yüzünde.
Diline görünmeyen bir çivi çaktı o gün tüm korkaklar.
Utandı çok utandı ama yine de sesini çıkarmadı korkup o değersiz insan.
Aslanın kafasını kestiler,
Korkağın duvarına astı düşman.
İsa'nın çivisini sattı bir çingene bir günlük ekmek için.
O gün aç yattı bir yörük ıslak çimenden yatağında.
Bir ejderha ateş ağladı gecede göğe.
Gün ağladı.
Dün ağladı.
Yer ağladı.
İnsan anlamadı yine de.


09.59 insan denen zavallı soytarı.kralın yalanları ile beslenen zavallı tavuk.

12 Eylül 2024 Perşembe

çocukluğum kaç yaşındasın söyle


Dut ağacı ve sanki kumaş yapraklar akşamı.
Bir tas su.
Kaynayan sütler sabahı.
Salondaki ocak,yanan odunlar ve külün rengi.
Ateşin akşam ninnisi.
Su kabağı kepçeler ve bardaklar.
Burnumda kabağın huzurlu kokusu cennetten.
Pervaneler ve gecenin balkon sessizliği.
Işığın sesi.
Kurbağaların akşam şiirleri.
Güçsüz ampuller yolu gecenin.
Çeşmenin hiç durmayan sesi.
Ahır samanlar ve bebek danalar.
Sessiz kediler ve penceresiz evler.
Naylon pabuçlar tüyden hafif düşler.
Tozlu sesiyle yaşlı bir radyo.
Hiç açılmayan bir televizyon.
Gaz lambası ve keçenin sesi.
Keçiler ve satranç.
Olimpiyat şampiyonu tavşanlar ordusu.
İpe bağlı ağustos böceği ve çam kurusu oyuncak arabalar.
Yengeçler ve ıslak kuytular.
Sapan gülüşler.
Sincaplar ve kelebekler.
Kurumuş çam iğnesi yollar ve ormanlar,
Her adımının çıtır çıtır sesi.
Kayadan yollar ve uçurumlar.
Yosun kaplı beton kaydırak kanallar.
Arılar ve acılar.
Kocaman uçsuz bucaksız bahçeler ağaçlar.
Kulağıma fısıldayan ezanlar.
Mis kokan resimlerden güzel çiçekler.
Sular ırmaklar.
Taş oyuklardan içilen tertemiz lezzetli sular.
Dua dolu dudaklar.
Saçlarımı koklayan,günü döven,kendine merhem süren öpüşler.
Ilık rüzgar geceler.
Pencereden çişler ve geceler.
Toprak damlar ve manzaradan düşler.
Sıska köpekler ve ağlayan eşşekler.
Kaçıncı dünya savaşım aynı günde kimbilir bu bilmem.
Çocuk gözlerimde nagazakiden de büyük kakadan bombalar ve uçan inekler.
Üzerinde kuruyan kanlar,merhem çalınmayan onlarca yaralar.
Tüm şu aptalca savaşlar.
Çocuk kafamda her şeyden kaçtığım hayaller ve düşler.
İçinde yüzdüğüm sarı okyanusum,
tozlu buğday denizi kilerler.
Ve tozdan ıslanan gözlerimde bir dalıp,tavana nefes almaya çıkan tüm o kanbur balinalar.


18.43 çocukluğum kaç yaşındasın söyle.

11 Eylül 2024 Çarşamba

Bir aslan büyüyor içimde


Bir aslan büyüyor içimde şiir dinleyerek.
Şiir içiyor,şiir yiyor yavru bir canavar içerimde bir yerde yemek için yalvararak.
Henüz çıkmamış dişine kan sürüyor bebeğin bir şair.
Bir anne sütünü doğuruyor sancılarından derip,
Bir aslan büyüyor içimde ruhunun kumaşına sinmiş kurumuş kanı ve kinini kağıdıma serip.
Bir aslan büyüyor içimde şiir çekerek nefesine.
Mısra mısra topluyor ağaçlardan zeytin diye annem beni...
Düşmanlarım kaçıyor benden bilmem neden.
Düşmanını özler mi bir yiğit,yüz yıllık savaşlarından düşünüp...
Devir yanıyor kardeşim.
Devir üşüyor dostum.
Yanana su dökmüyor,üşüyene sarılmıyor bugünler.
Düşmanını özler mi bir yiğit,yüz yıllık savaşlarından düşünüp...
Bir aslan büyüyor içimde kinini içip her susayışında.
Ateş döküyor başından yıkarken dünü yüzünden,
Kül sürüyor kan kırmızı gömleğine su ile ırmağından.
Bir aslan büyüyor içimde şiir dinleyerek.
Merhemi hatırdaki cümleler bu yaranın.
Gözlerinden sağıyorum zehrimi,
Isırıldığım yerden yine yani...


14.37 dünyanın en zehirli şiiri.

Bir diğer yüzü


Vardır insanların düşünceleri.
Bazen iyi...Bazen kötü...
Herkesin vardır  bir diğer yüzü.
Sakladığı bir diğer yüzü.
Herkesin vardır karanlık bir yönü.
Herkesin içinde bir iyi...
Herkesin içinde bir kötü...
Anlamıyorum insanları içindeki bu öfkeyi bu kin duygusunu.
Bu bazen iyi bazen kötü..
İnsanlar sadece saklıyor bu duyguyu bir sır
olarak.
Aynı anda hem iyi...Hem kötü.Bazen kötü duygular da yardımcı oluyor bana...
Bazen iyi duygular bile rahatsız ediyor beni...
karışıyor kafam ama bir yön veriyorum.
bazen gerçekten bağırmak, kaçmak istiyorum.
Ama doğru olanı seçiyorum.
Gerçek ne kadar acı olsa da bunu saklıyorum...

20.18 sen


* düşüncelerinin büyüklüğü ve gücü karşısında titriyorum güzel çocuk.Çok etkileniyorum başardığın her adımdan.Seni seviyorum.Yaptığın her şeyi doğru yapıyorsun,sakın çekinme lütfen;hatalarından bile...Çok kısa zaman içinde beni kat be kat geçeceğine eminim.Bunu görüyor ve hissediyorum çocuk.Bu yazdıklarını, hatalarını düzeltmeden saf haliyle yayınlıyorum bu arada.Gelecekte baktığında bu yazdığına tekrar,en değerli ve en güzel hissiyatının böyle olabileceğini iyi bildiğimden bunu yapıyorum.Bunu bilmeni istedim.Eline,emeğine,uğraşına,tüm güzel çabana,eşsiz zihnine ve düşüncelerine sağlık.Çok beğendim.Teşekkür ederim benimle paylaştığın için.Seni seviyorum çocuk...

11.29 ben.


7 Eylül 2024 Cumartesi

Ölüm yıkadı yüzümü,cehennem küllerimi topladı


Ölüm yıkadı yüzümü.
Cehennem küllerimi topladı.
Yapraklar düştü yeşilinden.
Gök geceyi tutup öptü buzdan dudağını.
Otuz dokuz basamaklı bir ömür düştü düşlerinden.
Ölüm yıkadı yüzümü.
Cehennem küllerimi topladı.
Ters döndü mermiler,dans etti dualar kayan yıldızlar gibi göklerde.
Üzümler kurudu dalında.
Kediler şarkı söyledi rüyamda.
Ölüm yıkadı yüzümü.
Cehennem küllerimi topladı.
Su,bardağına sırtını döndü.
İçimde yangınlar söndü.
Acılar çiçek açtı kalbimin karlı çayırlarına.
Zamansız esti kış otlarımda.
Ölüm yıkadı yüzümü.
Cehennem küllerimi topladı.
Ben döküldüm dudaklarında dalından.
Öldüm.
Kabul etmedi toprak ruhumu.
Kovuldum bir defa daha sürgün ruhumda ömürden.
Hortladı da çürük tenden,soğuk kemikten şiirlerim son demimde.
Öldüm dedim,
Ama ölemedim emrinden.
Ölüm yıkadı yüzümü.
Cehennem küllerimi topladı.
Son nefesim sararıp koptu dudaklarımdan.
Ve genç kızlar dans etti henüz çürümemiş taze mısralarımın kabrinde.

Ölüm yıkadı yüzümü.
Cehennem küllerimi topladı.


22.11 ve tırtıl yedi kuşu falında...

6 Eylül 2024 Cuma

kan revan tüyleri hem gündüz hem gece

 
bir gövercin kanatlarını yoluyor sevgilim.
kan revan tüyleri hem gündüz hem gece.
bir şeylere dönüyor dönüşüyor elbet insan sevgilim.
elde değil yaşamak yada yaşamamak biliyorsun...
biliyor ama susuyorsun içine yine de...
bir gövercin kanatlarını yoluyor sevgilim.
kan revan tüyleri hem gündüz hem gece.
bir şeylere dönüyor dönüşüyor elbet insan sevgilim.
seçim yapmak elimizde ve fakat.
ötelerden altın tüylü bir kartal olamadım ben belkide.
bahçem kocaman,çiçeklerim cennetten çalar renklerini ve düşer yer yüzüme ama...
ben sesi bed bir kuzgun çatıda belki,
bir bahçevan çayırlarda belkide.
tüyü kara bir güneş gibi parlıyordur ben gülünce bilmiyorum belkide.
bir gövercin kanatlarını yoluyor sevgilim.
kan revan tüyleri hem gündüz hem gece.
sevdamı koruyorum napim bilmiyorum başka diyor,deli misin diye sorulunca...

* gövercinin intiharı.düşen bir meleğin ıslak gözlü,göğe uçuşan göğe yağan,yukarı akan dağılan düş yaşları...
düşen bir meleğin ıslak gözlü,gülen yüzlü son aryası.öz kıyımı yaşamının...

10.34 fin.

Düşe yazdım,düşmedim


Beli kırıldı düşlerin.
Düşü öldü tüm gülüşlerin.
Sırf sen dokunacaksın kağıttan tenime diye,
Ben kendimi vuruyorum her gece yeniden.
Bir demlik çay içiyorum düşünürken artık,
Yaş aldım sanırım.
Beli kırıldı düşlerin.
Dağlardı,uçurumdu çocuk parklarım.
Elimi tuttu sevdan.
Düşe yazdım,
Düşmedim...
Beli kırıldı düşlerin.
Karardı gece oldu öğlen bir anda sonra,
Güneş öldü sandı dünya.
Bir meyve yarasası oldum kalbinin ılık mağarasından kaçıp,
Uçtum uçtum ağzımdaki türküler kadar uzaklara.
Sonra tutundum bir elmaya nefes nefese,
Sarıldım sımsıkı,kapatıp kör gozlerimi güçlüce yine de.
Ve ağladım bitene kadar bizi kandıran,katil bir öğlenden bozma sahte o Allahsız gece...
Beli kırıldı düşlerin.
Kanat kırdı serden geçip,
Bir ömür kurudu sevdamdan düşüp...


10.01 bir gövercin kanatlarını yoluyor sevgilim.kan revan tüyleri hem gündüz hem gece.bir şeylere dönüyor dönüşüyor elbet insan sevgilim.elde değil yaşamak yada yaşamamak biliyorsun...biliyor ama susuyorsun içine yine de... bir gövercin kanatlarını yoluyor sevgilim.kan revan tüyleri hem gündüz hem gece.bir şeylere dönüyor dönüşüyor elbet insan sevgilim.seçim yapmak elimizde ve fakat.ötelerden altın tüylü bir kartal olamadım ben belkide.bahçem kocaman,çiçeklerim cennetten çalar renklerini ve düşer yer yüzüme ama...ben sesi bed bir kuzgun çatıda belki,bir bahçevan çayırlarda belkide.tüyü kara bir güneş gibi parlıyordur ben gülünce bilmiyorum belkide.bir gövercin kanatlarını yoluyor sevgilim.kan revan tüyleri hem gündüz hem gece.sevdamı koruyorum napim bilmiyorum başka diyor,deli misin diye sorulunca...

* gövercinin intiharı.düşen bir meleğin ıslak gözlü,göğe uçuşan göğe yağan,yukarı akan dağılan düşleri...
düşen bir meleğin ıslak gözlü,gülen yüzlü son aryası.öz kıyımı yaşamının...

4 Eylül 2024 Çarşamba

terk edilen köylerin yalnızlığı katlı cebimde

 
- gidene mi zor sence kalana mı ?

- yüreğine bağlı sevenin bence.içinde esen rüzgarına bağlı.rüzgarın yaralarını okşamak için mi esiyor yoksa kesmek için mi yüzünü.buna bağlı bence.konu ayağını bastığın yerle ilgili değil yani bana göre.
Rüzgarın yaralarını sarmak için mi yoksa seni bıçaklamak için mi esiyor içinde sence ? 

- bilmem.kalbim acıyor sanırım.

- yelin merhemin olsun.amin.


12.36 terk edilen köylerin yalnızlığı katlı cebimde.yazılan kısmı içeriye doğru katlı her zamanki gibi.sihri kaçmasın yazılanların diye.taze kalsın diye belkide.okurken çıtır çıtır tadı kalsın diye dilinde,zihninde.