11 Haziran 2010 Cuma

aromasız sade ve kesince...


otuzikiye onüç'te unutulan u kadar unutulduğu için belkide,
yaramda tuz tutuyor beni...
sadece...
dörde dokuz gibi basitçe...
belkide sad( )ce...
kimbilir...
son kez güle güle ey özgürlük der gibi,
o u ki kıymık kadar sızı dilimde...
balık avlamayı seven bir ruhta oltanın iğnesine tırmanıyor
eski mektuplardan düşen mühürlü pullarla süslenen tenim işte...
pulsuz zarflar kadar zırhsız yüreğimde...
balık hafızamda unuturum dudağımdan acılarımı
yüreğimden yalnızlığı,
ve tenimde ölümü biraz sonra nasılsa...
oysa,
toplamadığım boş kocaman yataklar gibi dağınık tüm kelimeler kağıtlarımdan...
boş mısralar tınlıyor çöp kutularında yada yerlerde...
ve yazdıklarım attıklarımın yarısından da az gözlerinde...
çöplerimden topluyorum satırlarımı oysa,
buruşuk kağıtlarımdan özrümde yazıyorum can alan pişman bir katil kadar güzel mısraları...
susuyorum sonra bir bardak su elimde...
bir bardağı gözlerimde...
ben usul usul özlerimde sen görmezsin beni yinede...
ben sana pencerenin karşısında aslında olmayan deniz kenarını,
denizden esen rüzgarın ağaç dallarıyla oynaşmasını anlatırım
uzun uzun...
ben usul usul özlerimde sen görmezsin beni yinede...
otuzikiye onüç'te unutulan u kadar unutulduğu için belkide,
yaramda tuz tutuyor beni...
sadece...
sen uyursun sessizce,
ve ben ölürüm tatsız tuzsuz kendimce,
aromasız sade ve kesince...

* sarılıyordu macun oduna yaşamasının tek şansıymış gibi,
sabırsız bekleyişinde büyüyordu küçük bir kız
gözlerine kar düşüyormuş gibi lapa lapa yıllarda...
görülen en soğuk güzde alev alev yanan mahmuzlarda hayince...
teni ter ağzı köpük dört nala koşturmalardan düşünce...
çatlayana kadar tohum,
çatlayana kadar düş...
kırık bacakta bir kurşun çekirdeğiydi
güzel alnının çitlediği oysa ki yalnızca...
ne kadarda masumdu renklere vurulan gözlerinde
dönen sarılmaları izlerken...
ne kadarda masumdu renklere vurulan gözlerinde
istemesede sonuna siyah beyaz bakarken...

1 yorum:

üryan dedi ki...

Gece ,
Cüzzamlı yüzünü döküyordu yine saçlarıma..
Ve bir Ah! oluyordu değdiği her parçam..
Parçam..
Param parçam..
Bir kız çocuğunun parmaklarınını arasında
Sımsıkı tuttuğu bir külah leblebi tozu oluyordu..


Sonra kimdir bilinmez
Bir nefes,
Ya oyunbaz bir kız çocuğu
Ya uluyan bir köpek..
Üfleyip savuruyordu beni boşluğa..


Gecenin yüzünden düşenleri..
Ruhumun zerreleri yamıyordu..


Ve bir kız çocuğu,
Kayıp,
Uyku tutmamış
Boş kalan külahına bakıp ağlıyordu..