14 Haziran 2010 Pazartesi

'' r ...''


otuzbire beş kadar utandı zaman
kocaman bir çocuktu erkekliği
kabirde azap yaşlarında büyüttüğü belkide...
ne kadar unutulsa o kadar hatırladı
susuzluk nedir dudakta,
yada suskunluk nedir kuruyan dilinde...
otuzbire beş kadar utandı zaman
gözlerini kapadı akrep ile yelkovan...
karardı karartma geceleri gözlerinde
ve kaçak dolaştı gözlerim kapanan gözlerinde aydınlanan yüzünde
saatlerce hemde hiç yakalanmadan...
otuzbire beş kadar utandı zaman
oysa ne kadarda benziyordu bir oltanın iğnesine unutulan harfiyle
sonu gelen zaman...
kaçmaya derman vermedi yürek...
ne kadar uyusak o kadar öldük yarısına ölümün,
ne kadar ölsek o kadar uyuduk yaşamanın tadına...
otuzbire beş kadar utandı zaman
bilsekte adı ölüm her unutulan harfin mısralarında bu denizin,
korkmadık yakalanmaktan yada esareti yaşam bir ölümü
her dakika ölerek beklemekten basit kovasında bu alfabenin...
ne kadarda tuzdu oysaki kovaya doldurduğun taze zaman...
ciğerlerde yaşlanan paslı prangaydı acılardaki o an...
ne kadarda tuzdu hapsimde deniz,
mapusumda tütündü gözlerimde sislenen,
yaşatan ölümdü yüreğimden bileğime düşen zaman...
biliyordun halbuki,
tutardı beni tuzda zaman...
tutundum yüzgecimdeki voltalarda özgürlüğünü arayan satırlara,
tutundum aç kapa durmadan nefesler arayan solungaç mısralara,
tutundum bir gülümsemenin kancasına takılan masum sonlara,
tutundum ama tutuklu kalamadım uçurumdaki zamana,
düştüm yine yaramda tuz bakışlardaki yangınlara...
ne kadar kandı deniz teknenden sallarken mısralarını gökyüzününe,
ne kadar kızıldı tan olmadığı kadar gecede...
adı tandı ölümün düğününün o gecenin sabahında,
ve bir damla kana muhtaçtı bakan gözlerin,
oysa yüzüyordu rüyalarını hislerin kan denizi yatağında düşlerin...
boğulamadı sayıklamalarda sözlerin yıldızları avuçlarından,
düşemedi düşlerin yıldızlarından birkaç saniyesini mutluluklarından...
ağladı yelkovanda ay...
ve doğdu akrebinde usulca güneş...
gazvendeydi oysa merhametli gözlerin...
ve gamzendeydi üşümüş çıplak sözlerin,
ser verse sır vermedi hayince yüreğin...
uyanamadın...
hatırlamasanda kurusun diye geceye astığın rüyanı,
boşver, günaydın...


* teşekkürler üryan oltalarda eksilen harflere canlı yem takan vefasız yelkovanlara ve tenimi sokan gecede dolaşan keder taşıyan tüm akreplere teşekkürler...
teşekkürler kalbimi dolduran zaman...
teşekkürler kalbime dolan akışkan saniyeler...
teşekkürler kalbimden akan gözyaşlarımda temizlenen yas tutan ama adını kirli koydukları siyah kan...
yinede küçülüp gidiyor avuçlarımda zaman an be an...
oltalardaki hançerlere kendini bırakan,
yüreğimdeki intiharın adıdır oysa dilimde zaman...

Hiç yorum yok: