9 Haziran 2010 Çarşamba

yüreği şaştı...adı aşktı...


zamanı olmayan bir saatin ,
pimini çevirmeye uğraşıyordu parmakları...
bileğinde kırık kum saatinden dökülen kumlar
tenini gıdıklıyordu...
sırf bu yüzden zamanla uğraşmak hoşuna gidiyordu...
zamanı olmayan bir saatin ,
pimini çevirmeye uğraşıyordu parmakları...
gözleri uzun uzadıya uzayıp giden yollardaydı...
sepya gözyaşlarından akan kederinde ne kadarda siyah beyazdı...
ve öyle beyazdı ki şehir...
oysa uçsuz bucaksızdı baygın bakışlarının içindeki,
hep uyanık kıpır kıpır gözlerinin bebekleri...
güzel gözleri tatlı huzur bebek beşiği...
sallanıyordu dudaklarında tıngır mıngır usulca düşleri...
uyuyordu bebekler gibi utanan gülüşleri...
yanağında gamzesi süt kokusunda ninniydi sanki...
zamanı olmayan bir saatin ,
pimini çevirmeye uğraşıyordu parmakları...
üç adam boyu ağaçların yapraklarından izliyordu hep,
yüzünü okşayan sevgi dolu sevgilisi, rüzgarı...
göremeyeceği kadar yüksek dallarda hayal ediyordu
inanmadığı herşeyi...
göremediklerine inanmayı inanmıştı ufak yüreğinde çünkü...
küçücük boylu çirkin bir ardıçtı gölgesine uzandığı oysa ki...
sonra başına bir elma uzanıp düştü canı yanmasın diye,
kızıp hışmıyla bir küfür salladı ki ,
o kadar tatlı bir nefeste rüzgarlanmamıştı hiç
sanki bizim ardıç...
kalın kabuğunun altında, çirkin teninde üşüdü ilk defa...
yüzlerce kuşun dallarında cıvıldadığı bir hayal gibi,
bilinmeyen bir yerden gelen hayin bir taş gibi,
bütün kuşlar can revan kanat çırpar gibi,
sıcacık tüylerden buz gibi korkuya kanat çırpar gibi,
yüzlerce cıvıltıdan geriye
koca bir terkedişin yalnızlığı kalmış gibi,
üşüdü...
çakıl taşı kadar küçüktü oysa ki tüm korkular...
yüzlerce sevgiyi bir anda korkutup kaçırır gibi,
batıyordu akşamdan güneş,sessizce...
zamanı olmayan bir saatin ,
pimini çevirmeye uğraşıyordu parmakları...
ne güzelde uzanıyordu gölgesinde rüyalara...
bir elma düşürse usulca başına,
kaçar mıydı kuşlar gibi acaba diye korktu biraz...
ama yinede istedi yandaki elma ağacından çam sakızı
çobanın hediyesini..
korkusuz dallarında korkmaya onun için değerdi...
zamanı olmayan bir saatin ,
pimini çevirmeye uğraşıyordu parmakları...
ve kızıp kaldırdı ellerini bir sinirle,
açtı yumuşacık sıcacık avuçlarını havaya...
o an düştü eline ardıç'ın dalındaki görünmeyen yuvasından
küçücük yavru bakışlarıyla bir kuş...
şaştı kaldı bizimkisi...
bu ne ya der baktı gözleri,ama diyemedi dili...
kızardı heyecanla yanakları,ıslandı gözleri ışıl ışıl...
yüreği şaştı...
inanmasada,
kalbi sol avucunda atıyor gibiydi...
avuç içi pır pır
yüreği şaştı...
tanımasada,
adı aşktı...


* teşekkürler küçücük gemi,
teşekkürler alice,
teşekkürler zalim hayat,
teşekkürler baharı dudağından öpen yaşam,
teşekkürler bir kelebeğin kanatlarından tenime taşıdığı gece...
teşekkürler şiir ile masal yazılır mı hiç diyen gözler...
teşekkürler hepinize...

6 yorum:

üryan dedi ki...

bu okuduğum en güzel masaldı..
teşekkürler 911

e.t. dedi ki...

rica ederim üryan,beğenmene sevindim,tatlı rüyalar...

üryan dedi ki...

rüya (bile) görmüyor insan büyüyünce..

e.t. dedi ki...

yada gördüklerini,göremediklerini düşünürken unutuyor sessizce...

üryan dedi ki...

Şairin muradı neydi yazarken bilemem..

öyle bir yere gittim ki ben.. keşke orda kalabilsem hiç dönmesem..

ama..
bilirim olmaz..

e.t. dedi ki...

ama bilirim olmaz...
hançerin özlediği sımsıkı sarıldığı
avuçlarımda ,
sıcacık akan kesikte kan,
aksa da hep sıcacık kalmaz...
bilirim olmaz...
gözden akan kederler
mahkummuşcasına
en güzel hediye diye
cam şişelere esir konmaz...
bilirim olmaz...
demirden zindanların arkası,
sen öyle inansanda,
sadece kötülerle dolmaz...