8 Kasım 2010 Pazartesi

beynimde acı kovanı bir urdu sanki adı...


dünü üflermiş gibi,döküldü sisli sözler şelalesi dilimden dudaklarıma...
durmadı zaman...
dönmedi dünya...
küstü belkide,doğmadı o gece ay...
sokağın köşesindeki otobüs durağının güven veren yalan çatısı altında bekledi gece,sabaha dek soğuk güneşini gecenin...
dünü üflermiş gibi,sardı çarşafına zamanın kuruttuğu yapraklarını...
durmadı yoldaki ışıklar...
durmadı ıslanışlar...
DurMadı...
sanki zihnimin sönmüş ışıklı dehlizlerine küçücük bir delikten sızan bir damla ışıktı...
yüzümü dayayıp hüzmesine,içinden toz tanelerini içerdim...
mısralarda aydınlanırdı yüzüm...
DurMadı...
beynimde acı kovanı bir urdu sanki adı...
bal kadar tatlı acılar birikiyordu avuçlarımda...
sen dalga dalga sallanırken rüyalarında,
ben karaya oturan sandal yalnızlığımda,
küçük gemisini terketmeyen kaptanıyım sevdamın...
sandalımda o kadar kalabalığız ki inanamazsın...
ben ve düşlerim...
neredeyse batacağız...
adı adımlarından düşen bir yoldu bu sevgilim...
rotasını silgilerden saklayan kağıtların mısralarıydı zaman yüzümüzde...
rastgele sevdiğim...rastgele...
ne zaman kulağımın kapısını çalsa adın,
bir yabancı sesin yüzüme dayanan yumruklarında,
yüzümün çizgileri dahi kıvranır kalbimi dağlayan o yangın ağrılarda...
oysa bekledim...
ama...
çalmadı saat...
Çalmadı camın kenarına ufaladığım kuruyan ekmekleri kış kanatları...
ve kulağımın iskelesine kurduğun yastık kuşu yalnız saat...

Hiç yorum yok: