Dudağında bir yakut gibi ışıldayan altı nar tanesi,
Esir etmiş seni ölümüne seven tanrın avuçlarına sanki,
Kandırıyor seni ve şirk koşuyor gökte göğe,
yerde toprağın kanunlarına sövüp...
Seni benden çalmış siyah çamur bir bataklık kaplı sanki,
Ve güneşte parlayan o yalancı yüreği...
Altı ay kışımda yazıyorum bunları ve uzağından seni,
Ve altı ay bahar bereket esiyor denizlerden ne zaman şansa görsem seni...
Dudağında bir yakut gibi ışıldayan altı nar tanesi,
Esir etmiş seni ölümüne seven tanrın avuçlarına sanki,
Güneşin bile yakasına yapışırım,
dayarım yanan boğazına kutuplardan çekip dövdüğüm hançerimi,
Bir gün bile görmesem seni...
Sen masumu bu hain dünyanın,
Sen alkışlanan şarkısısın aşkın en güzel dudaklarda.
Dudağında bir yakut gibi ışıldayan altı nar tanesi,
Esir etmiş seni ölümüne seven tanrın avuçlarına sanki,
Elinde bir başak dalı ve yanaklarında kutsal bir bakirenin utanan aldan güzel kanı,
Dudakların dudaklarıma mühürlensin,
Dökülürken aşkın ile kalbimden kanıma bir volkanın altından tutuşmuş suyu.
Gömülsün değersiz naaşım ellerinin içine,
Her sabah yüzünü yıkarken sen izin ver kavuşalım...
03.14
kaotik cümleler ve cinayet masası.
Varoluşsal bıçaklanmalarımdan akan sıcak kanım ile tanrısal acıları yıkıyorum...
kaygı ağlarım ışıldarken tuzlu denizlerde güneşe karşı,
Doğanın deseninde sökülmüşleri kovalıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder