25 Şubat 2025 Salı

bir sıcak kestane elimde işte,ısrarla belki diyordu

 
Esareti satmışlar bize bedavaya.
Esarete doğmuşuz.
Alışmış bileklerimiz pranganın soğuğuna,ağırlığına.
Ne zaman ki onu ayakta duymasak korkmuşuz.
En şanlı en güzel bilmem o yarışları,
Tertemiz mis gibi bir kuşmuşuz.
Bu parlayan kafesler,ev çatılı mapuslar aş olmuş,iş olmuş,su olmuş dudaklarımıza,
Hep içeride kalmış,yaşamaktan korkmuşuz.
Esareti satmışlar bize bedavaya.
Esarete doğmuşuz.
Nasıl bir yıkanma bu,daha da çamura düşmüşüz.
Ne zaman biri kapısını açsa bu yaşadığımız kafesin,
Özgürlüğü izlesek dahi bir kapı boyu film gibi saatlerce,
Korkmuş uçmamış,içeride dalımızda kalmışız.
Ya bu kanatlar neden bu kadar güçlü,neden var.
Geceleri belki sormuş belki sormamışız.
Esareti satmışlar bize bedavaya.
Esarete doğmuşuz.
Sıkıntılı zamanlarda zor gelir yaşamak altın kafesli kuşa,
Zor,yaşamak demek zaten kalanlara,
Dokunmaz bu zorluklar kanadı olsa da uçmayana.
İşte tam da bu yüzden sevgilim,
Yaşım yirmi,
Seni; gözlerimi acıtsan da,yüz yıllık karanlığı yırtan bir ışıkmışsın gibi seviyorum.
Ne zaman gözlerimi kapatsam uçuyorum seninle bulutlara değen bir cennetin yükseklerinde.
Oysa kanatlarım kapalı,bir deli gömleği giydirmiş tüm sevdiklerimiz bize sanki.
Hepsi bilinmeyen bir cahilliğin gömleğini senelerdir miras etmiş giyiyor üstelik.
Esareti satmışlar bize bedavaya.
Esarete doğmuşuz.
Karların güneşi yüzünü ısıtmaz sevgilim,
Bunu herkes bilir,
Ama,
Kalbine sıcak bir kestane uzatır umudun ağacından büyümüş yinede.
Altın kafeslerin çocukları beceremezler bu yüzden sevmeyi işte,
Sevmek bir esaret işidir.
Ve sevda prangasını bileklerine takmaz,
Kemiklerine çakar insanın.
Bu acıya dayanmak yürek ister sevgilim,
İşte tam da bu yüzden,
Kimsesizler daima en güzel sever...


08.51 sevmeleri yarıştırıyor kafalarında yine cahiller ordusu.filler kuşları eziyor yine beş para etmez mantığınızda.yazık sana.etme.

- mucizelere inanıyor musun?
- ben inanmadan yapamam.

O akşam sevmeliydin beni.o akşamdan tanımalıydın ruhumu.o kadar çok paslanmış çivi pranga çakılıydı ki kafana,hangisini çekip çıkarsam kalbin göğsünü delecek,ölecektin belki;yaşamanı istedim ne olursa olsun sadece.kafesinin kapısını tuttuğumda delice atan kalbinin sesi korkutuyordu savaş davulları gibi beni bu yüzden.oysa ben savaşlardan korkmam.sanırım kaybetmekten korktum seni.
Bir kaç defa zorladım çok kendimi,açtım da kafesinin kapısını.eğdin başını,kapadın güzel gözlerini.sevda korkağıydık ikimiz de,dokunsan kırılacak kemikleri olan kuşlardı pır pır uçan kalplerimiz göğsümüzün kafesinde.biliyordum aslında.ama bir sıcak kestane elimde işte,ısrarla belki diyordu...

- uç haydi aç kanatlarını çocuk.

- hangi kanatlarımı ? Kanatlarım mı var benim deli misin ? 

- uyuşmuş sırtında sana unutturulan kanatların sevgilim.yoksa arkana asmış tanrı barbarosun yelkeni gibi gürül gürül tüyleriyle boyundan büyük kanadını bembeyaz göklerin...


Uçmadın,farketmedin bile belki kanatlarını hala.O gün o savaşın çığlıklarını susarken gözlerimiz bakarken birbirine,beni yüreğimden bir korkak bıçakladı.hala o yara kanıyor içimde,ve canımı yakıyor içime sızan kan hala...


Hiç yorum yok: