19 Mayıs 2025 Pazartesi

Sur'u üfler kuş kalbim kainatın yoluna

 
Bir hırka bir ser,
yola düşüp kulağıma değen bir sesinden.
Bir gülüşün konar gülüme,
bin dert bire düşer vakti nefesin.
Bir şiir söylesem saçın rüzgarına ardından,
Bilir misin acaba sesimi,sesimden düşenleri...
Bir hırka bir ser,
yola düşüp kulağıma değen bir sesinden.
Bir kıta düşer dilinden dudağından büyüttüğün,
kaleminin ucuna.
Ben yedi kıtayı dolaşırım gözlerimi yumup sesinde.
Oku oku okurum durmam yüz kere bin kere.
Anlamazdan gelirim bile bile mısranı,
Kapanan gözlerim ardında uzasın cennetim sırf bir lokma daha diye.
Bir hırka bir ser,
yola düşüp kulağıma değen bir sesinden.
Bir nefesin değer yüzüme,
Bir ağaç dut açar gönlüme,taşar dalından da,
Sur'u üfler kuş kalbim kainatın yoluna...


13.17 dönüyor başım,dönüyor alem,dönüyor dünya...

16 Mayıs 2025 Cuma

göklere mektup bakışlar zamanı

 
Uzun düşünüyorum.Uzun demleniyorum.Uzun yazıyorum,kısalamıyorum bir türlü.
Çok susmuşum,çok birikmişim sanki.
Uzun yola çıkmak gibi benden bir şeyler okumak,
memleket yollar gibi,zaman yolculuğu misali geçmişe değil,
onlarca yüzlerce düne gitmek koklamak gibi belkide...
Uzun yola çıkmak gibi benden bir şeyler okumak sanırım,memleket yollar gibi,
Hem gün hem gece...

Uzun düşünüyorum.Uzun demleniyorum.Uzun yazıyorum,kısalamıyorum bir türlü...


13.04 bir seyahatname,bir itirafname.göklere mektup bakışlar zamanı saat...

soysuz özlemleri var sarp okyanusların kalbimde

 
Derin bir uçurum gibi uzanıyor gözlerinden baktığımda şehir ayaklarımız altına,
Kocaman balkonları var binaların.
Pencerenin altında bir çocuk parkı oyunlar oynuyor belki bazı bazı,
tek başına hiç kaldırmadan başını.
Kimsesi yok arka bahçesinde sokağın ve kimsenin selam vermediği yalnız yürüyen sabahların...
Unutmadım,
Unutmuyorum.
Bakıyorum ama görmüyorum.
Bana içinde ilk andan bu yana hala solup kurumamış,yaşamaya devam eden bir neden ver sevgilim lütfen,
Yeter ki,bileyim...
İnanıyor musun hala o anlarda savurduğun asla sana ait olmayan keskin yalanlara,merak ediyorum.
Her yerimiz kesiklerle dolu.
Severiz de ikimiz yara izlerini bilirsin,
Hatırlamayı,unutmamanın değerini ve tarihi...
Bana bir neden ver sevgilim,
Gerçekten senin içinde büyümüş,senin ellerinden zihninden sulanmış bir neden söyle bana yeter,
Bir daha gelmem bir umut kırıntısı taşıyıp ıslak parmak ucumdaki karıncaya söyleyip.
Kibar kelimeler gevresin sıcak dudaklarının ekmek fırınında lütfen sevgilim,
bir şiir oku bana ninnim olsun,
kokusu gelsin çocuk burunlarımıza yeni çıkmış ekmek misali kulağımızdan esip...
Hisler dökülüyor hayat ağacımızdan sevgilim,hangi bahar olduğunu şaşırıp bilmeden üstelik...
Yaza bir var zaman,
Buluşmamıza az kaldı yani sevgilim,
Yaşamak yağmurlu bir gün ve gözlerimizin önünde buğulanan bir pencere sevgilim...
Bir buğuyu kağıt yapmışız anlatacaklarımıza seninle ben sevgilim,
İncelmişiz ruhlarımızdan birbirimizi kıracağız korkusu ile kopacağı yere kadar incecik üstelik,
Parmaklarımız ile değil tırnak uçlarımızdan yazmışız incecik harfleri ile birbirimizi,
En güzel şiirimizi...
Yaşamak yağmurlu bir gün ve gözlerimizin önünde buğulanan bir pencere sevgilim,
Herzaman akıp yürüyüp ayrıymışız gibi geldiğimiz yollardan süzülüp en sonunda kavuştuğumuz parka gel oldu mu.
Mevsimler değişinceye dek oturalım konuşalım elele seninle yada susalım bir yağmur boyu seninle...
Mevsim sessizlik olsun kulağımızda.
Yaşamak yağmurlu bir gün ve gözlerimizin önünde buğulanan bir pencere sevgilim...
Ve kiraz rengi bir mevsim doğuyor şafağın omzuna başını dayayıp,
Seni,rüyalarının aktığı yolca gece boyu hayran hayran izlemiş uykusuz kalmış bir hilal uyuyakalıyor gözlerimde şimdi...
Kutbun yıldızı başucunda daima ve en naif ninnisini okuyor sessizden bu gezegendeki en güzel,daima ıslak o gözlere...
Ve kurumuş dudaklarına can suyu bir yağmur demliyor gökte bozdan bulutlar...


12.53 soysuz özlemleri var sarp okyanusların kalbimde.paramparça en güçlü tekneler bile...
ve kaptanlar balık yemi karanlık fezada bu kocaman mavi camdan kasede...

15 Mayıs 2025 Perşembe

Akşam rüzgarları demliyor çayımızı

 
Ve kemanlar yanıyor sevgilim,
Yağmursuz bir yaz sitem ediyor nasırlı ellerimizde.
Akşam rüzgarları demliyor çayımızı odun ateşi ile utana utana gizlice öpüşüp.
Avuçları sıcacık dudaklarının,
Ve kaynıyor bir tencere süt misali genç hayallerimiz,
tüm taşmaların korkusunda tahta kaşık güvenmelerde...
Ve kemanlar yanıyor sevgilim,
Kül oluyor o en güzel düşler şarkılar tutuşan gözlerinde,
Ve incecik boynundan yeşil bir ırmak gibi kalbine akan ılık ruhunun cennetinde...
Ve kemanlar yanıyor sevgilim,
Elimde ve kıymeti olmayan boynumda bir ormanın yangını,
Kaçışıyor tüm köksüz sevmeler korkup ateşten,
Yanıp yanıp geriye bir biz kalıyoruz seninle avuçlarımızda kendi küllerimiz ile...
Ve kemanlar yanıyor sevgilim,
Uçuşuyor göklerde külden notalar,mısralar, alevlerin göğe üflediği nefesleri ile...


10.17 bir yangındı sevmek.
cezasına razı bir masum ateşlerde bile bile yürüyen,bir pervane gibi.
bir yangındı sevmek,tıpkı ateşlere söner belki diye üfleyen bir cehennem gibi...

The evening winds brew our tea

 
And the violins are burning, my love, 
A rainless summer complains on our calloused hands. 
The evening winds brew our tea by the wood fire, shyly kissing each other secretly.
The palms of your lips are warm, 
And our young dreams are boiling like a pot of milk, 
In the fear of all the overflowing wooden spoons in trust... 
And the violins are burning, my love, 
The most beautiful dreams and songs are turning into ashes in your burning eyes,
And in the heaven of your warm soul that flows from your thin neck to your heart like a green river... 
And the violins are burning, my love, 
A forest fire in my hand and my worthless neck, 
All rootless loves are running away from the fire in fear, 
Burning and burning, we are the only ones left with our own ashes in our hands...
And the violins are burning, my love, 
Ashy notes fly in the skies, verses with the breath of the flames blowing into the sky... 

10.17 Love was a fire. 
An innocent who accepted his punishment, knowingly walking in the fires like a moth.
Love was a fire, just like a hell that blows on the fires hoping they will go out...

14 Mayıs 2025 Çarşamba

Kırk elemden pişmişim

 
Çarşı pazar bahar olmuş açmış balını kuşa arıya,
Ziyanı yok yeter nefsime bir avuç buğday yada razıyım sadece kırık darıya.
Ve mısır ekmeği kokan sabahları var gözlerinin,
Acıktığım çocukluğuma bir kaşık çorba uzatan.
Boşver gülde diken el alemi,
Küstüm gayrı kestim selamı.
Çarşı pazar bahar olmuş açmış balını kuşa arıya,
Ziyanı yok yeter nefsime bir avuç buğday yada razıyım sadece kırık darıya.
Acıktıkça düşmüşüm yere,
Yusufun kuyusuna oradan Canan'ın sıcacık avcuna.
Kırk elemden pişmişim,
Bir kapıya koşmuşum asla açılmayan.
Çökmüşüm avcunun kokusuna düşmüş yüzüm.
Çok acıkmışım,
Kapanmış bu tarafın gözü gözlerimde,
Kan ağlamış tuzdan düşüp başka alemi görmüşüm.
Çarşı pazar bahar olmuş açmış balını kuşa arıya,
Ziyanı yok yeter nefsime bir avuç buğday yada razıyım sadece kırık darıya.
Kalmışım üryan,
Sarılmışım sımsıkı kendime,
Üşümüşüm donmuşum.
Zifir karanlıkta bir yağmura tutulmuşum,
Kalmışım yalnız,bi başıma...
Sırılsıklamım...
Çarşı pazar bahar olmuş açmış balını kuşa arıya,
Ziyanı yok yeter nefsime bir avuç buğday yada razıyım sadece kırık darıya.
Çayır çimen yerim dert olmaz,
Toprak ana bakar bana...
Kabirler açar kollarını gel der çağırır beni kucağına,
Merhumlar en sevdiğim türküyü söyler bana.
Aç bitap kalmışım,korkutmaz açlık artık beni,
Bir çöle düşmüşüm,kumlar ısırıp çiğner adımlarımı,
Bir yudum su,bir diş ekmek görür de gözleri açık rüyalarım,
Aklım yine de hep sende kalır bir evmiş gibi kimsesizce...
Çarşı pazar bahar olmuş açmış balını kuşa arıya,
Ziyanı yok yeter nefsime bir avuç buğday yada razıyım sadece kırık darıya.
Kalmışım aç bitap,
Gözlerim kararmış,titrer ellerim.
Dizlerim üstüne düşmüşüm ve heryer çamur,düşene dek hissetmemişim.
Şu an sıcacık bir çay koksa burnuma o da yeter,
İçmesem de olur,
Bizleri kandıran sahte bir çaya bile razıyım,
dudağımın sahiline bir akşam akıntısı gibi bile olsa bir değip bir kaçsın,içemesem de yeterdi inan...
Çarşı pazar bahar olmuş açmış balını kuşa arıya,
Ziyanı yok yeter nefsime bir avuç buğday yada razıyım sadece kırık darıya.
Razıyım;
gözlerin gözlerime eskisi gibi saplansa keşke,
ellerin ellerime demirlese kendini her fırtınamızda olduğu gibi yine,
Razıyım o zaman,vincent'in kanvasında sadece umutlu bir sarıya bile...


09.48 ölümü sarıya boyayan düşleri vardı ressamların.benim elimde kuru bir ekmek ve sadece sen...sana batırıp yumuşattım kurumuş zavallı küflü kalbimi...

13 Mayıs 2025 Salı

Poems are the nuclear weapon in our lips

 
The winds are pouring down on us like waterfalls, my love,

Old dusty books are flying above us like birds that can't fly in a storm.

We close ourselves and embrace ourselves. 

In a blinding desert, the sands of time rain down on our eyes.

The winds are pouring down on us like waterfalls,my love,

My wounds are high like mountains and in rows,

Red rivers flow from my mountains and melt from my chest to the meadows of my skin... 

A squirrel snatches my soul that falls to the bottom of a tree and carries it away,

I rise, lightening up, running to the sky, then in his mouth. 

Winds are pouring down from us like waterfalls, my love, 

The walls of our aging souls are falling down here and there from the old houses we live in, 

Poems are the nuclear weapon, the only hope of all the dreams we hide behind our lips,

I lost count, tired of fighting, believe me, 

Our eighth world war is probably with you. 

An intellectual show-off effort, now only dying is on the tongues of aristocratic, immature children at parties... 

We died with you many times, we were reborn many times...

We have seen many wars hand in hand, 

And deaths are the water of the earth, so that the newly bloomed red poppies can drink it wholeheartedly on a spring day... 

People are crying like a flood from earth to sky.

Suicides are committing suicide and dying like a few days old grass in my head and in my backyard, 

And my eyes are filled with tears. 

I say to them all, smilingly, "Get out of here."


08.07 Ancient consciences and holy angels who were given the authority to die...


* Unfortunately, we often lose rhymes due to word changes in translation from one language to another, but I still do this so that you can get closer to the sentences in terms of pure meaning and emotion, feel them and think about them. Thank you for your understanding.

Şiirler nükleer silahı dudaklarımızın

 
Rüzgarlar dökülüyor çağlayanlar gibi üzerimizden sevgilim,
Eski tozlu kitaplar uçuşuyor üzerimizde fırtınada uçamayan kuşlar misali.
Biz kapanıyoruz sarılıp kendimize.
Göz gözü görmez bir çölde zamanın kumları yağarken gözlerimize.
Rüzgarlar dökülüyor çağlayanlar gibi üzerimizden sevgilim,
Yaralarım dağlar gibi yüksek ve sıra sıra,
Kırmızı ırmaklar akıyor dağlarımdan eriyip göğsümden tenimin çayırlarına...
Bir sincap kapıp kaçırıyor ağacın dibine düşen ruhumu,
Yükseliyorum hafifleyip göklere koşar adım sonra onun ağzında.
Rüzgarlar dökülüyor çağlayanlar gibi üzerimizden sevgilim,
Yaş alan ruhlarımızın duvarları dökülüyor yer yer yaşadığımız eski evlerden,
Şiirler nükleer silahı,dudaklarımızın ardında sakladığımız tüm düşlerin tek umudu olarak,
Sayısını unuttum savaştığımız savaşların yorulup inan,
Sekizinci dünya savaşımız belkide bu seninle.
Tutamıyorum kendimi,
çok kızıyorum yine de ve yine de,
Entellektüel bir gösteriş çabası artık sadece ölmek aristokrat,büyümemiş çocukların dillerinde partilerde...
Biz defalarca öldük seninle,defalarca doğduk yeniden...
Biz kaç savaşlar görmüşüz elele,
Ve ölümler toprağın suyu,bir bahar günü yeni açmış kırmızı gelincikler onu kana kana içebilsin diye...
Ağlıyor insanlar bir sel gibi yerden göğe.
İntiharlar açıp ölüyor birkaç günlük çimenler misali kafamda arka bahçemde,
Ve gözlerim dolu dolu .iktir git diyorum gülümseyerek hepsine.


08.07 ölüm yetkisi verilmiş kadim vicdanlar ve kutsal melekleri cenazelerin...

vadedilen o cennet

 
Adı isyan koyulmuş tüm peygamberlerin doğduğu kutsal rahmiydi şehrin sanki gözlerin.

Ve vadedilen o cennet ilacı değildi asla ruhlarımızdaki geçmeyen ve sızlayan yaranın.

Ve biz daha çalmadan önce çoktan yanmıştı o bahçedeki kutsal elma ağacı,suçu üzerimize kaldı.

Yani biz hep masumduk sevgilim,üzme sakın kendini.

Belkide sürgün edildiğimiz bu yaşam cehennemidir o güzel diyarın çoktan...


14.51 dünyanın sonunda.

the promised heaven

 
It was as if your eyes were the holy womb of the city where all the prophets named rebellion were born.

And the promised heaven was never the cure for the unhealing and aching wound in our souls.

And before we even stole it, the sacred apple tree in that garden had already burned down, and the blame fell on us.

Maybe this life to which we have been exiled is the hell of that beautiful land long ago...


14.51 at the end of this world.

* I'm not sure how accurate the translation is from a literary perspective, but I wanted the readers to at least understand me so that they can feel the spirit of the sentences a little.

12 Mayıs 2025 Pazartesi

Şeytanı kim bu yalanların ?

 

Şeytanı kim bu yalanların ?Kim güç ile kötülüğü eş yazmış kafasındaki kağıtlara bilmiyorum.Eskinin korkakları bulmuş yazmış sonrakiler okumuş ezberlemiş ve söylemiş bence,bu böyle devam etmiş.Sorgulamak yok,çünkü yasaklandı zihinlerde.aaa firavun hoşgeldin,neredeydin bunca zamandır ? Saçmalık...Güçlü olmaya gerek var mı kazanmak için sence ? Düşünürsen sen de bulacaksın kadim cevabı bence,bulamam dersen uyu geceye,uyan sabaha ve tüm cevaplar merak etme sende...

Şeytanı kim bu yalanların ? Onlarca yalan uçuşuyor artık tohumu misali korkak baharında karaktersiz ruhların.Düştüğü yerde bir filiz daha veriyor her yalanın tohumu,ısırganlar bile küsüyor buna...Şeytan bahanesi olmuş artık ademoğlunun,her yalan içindeki korkudan sürgün sadece.Kötü olmak istiyor güce ihtiyacı olduğunu düşündüğü için,güce ihtiyacı olduğunu hissediyor kazanmak istediği için.yaşamayı kazanmak ve kaybetmek diye ikiye böldüğü için kafasında tüm bu yalanlar da bunun sebebi.

Şeytanı kim bu yalanların ? İyi biliyor her insan aslında bunu,bildiğini bilmiyor sadece.kanına yazılı doğduğundan bu yana kadim bir kalemin yaldızlı harfleri ile tüm cevaplar...bilmiyorum diyorlar sadece.Uyu geceye ve uyan sabaha be adem evladı.Tüm cevapları biliyorsun merak etme sen,güven artık kendine...Şeytan bile küsmüş sizlere,haberi yok yalanlarınızdan...yapayalnızsınız tüm yalanlarla kabirde.

İyi olmak kaybetmek ya,iyi olmak kazanmaksa yada şayet,korkma,yaşamak bir bütün aslında.Hem kazanacaksın hem kaybedeceksin,çünkü yaşamak bu gerçekten de aslında.kazan kaybet farketmez,sadece iyi ol ve kendine el salla...


09.23 denemeler montaigne'den,benden tövbeler vakti...

Çok yaşa be dünya

 
Grafikler dağlar gibi sıralanmış önümde sevgilim,
O kadar satılmış,bu kadar verilen sözden dönülmüş falan filanlar hengamesi gözlerimde.
Dinlerken kayboluyor bir süre sonra insanlar ve sesler,
Baktığım grafikler dağlara dönüşüyor çizgilerinden gözlerimde,
Keçiler sesleniyor ardımdan berimden,
Bir ağaç kaval çalıyor yanlış notalar ile bir çocuk nefesinde.
Güneş yakıyor ağustosun dudakları misali boynumu,
Bir çeşme sonsuzca akıyor şarıl şarıl ama denizlerce...
Bir rüzgar almış dutların kokusunu avuçlarına evimin çatısından sürüp elini,
Okşuyor yüzümü bir ikindi zamanında...
Bir cırcır böceği radyosu olmuş akşamın sanki,
Düetinde arka bahçedeki bülbüller ile...
Ve memleket bir deniz olmuş misali buharlaşıp tane tane,
Karışmış havaya göğe,
Doluyor yudum yudum burnumdan ciğerimin bardağına usulca sanki...
Taş evin kapısı açık herzamanki gibi yine,
İlişiyorum kapı ardına dek çocukluğumu yürüyüp,
Kapı yanında bez çaputlu bir küçük kuytu yuva,
İçinde evin eski anahtarı ve sana olan sevdam yatar...
Grafikler dağlar gibi sıralanmış önümde sevgilim,
Rakamlar bir şiirin mısraları gibi sıra sıra dizili kağıtlarda.
Her sayı yaşıyor nefes alıyor diye düşünmez kimseler amma,
Üç mü beş mi yüz mü bin mi yüz bin mi bilemedim,
çok kalabalık kağıtta mahşer yeri bi yığın,
Hapşırıyor biri derinden aralarında,
Seçemedim de inan kim o acaba,
Yine de,
Çok yaşa be dünya...



08.56 işler,bulutlar ve özlemler...

gerisi et kemik kan bir oyuncak sadece

 
- inanıyor musun Allah'a ? 

- sen kopan yeşil bir yapraksın cennet ağacından,
bir rüzgara tutunup bir nehrin yüzüne bir kuğu misali uzanıp usulca düşen sevgilim.
seni bana taşıyan o nehrin suyuna,o suyun akışına nasıl inanmam bu yaşamak çayırında.
Ve ben seni aldım kokladım,koynumda en gizli yerime sakladım...
et kemik ve kandan bir oyuncak olamayız sadece bence,
hayır imkansız bu.
öyleyse de şayet buna inanmak istemem üzgünüm.
Sen aptal de bana,önemi yok,
ben olmayan bir sihrin havadaki görünmeyen kekiğinin kokusunu duyup kapatıp gözlerimi takip eder yürürüm durmadan yolları yine de...
Duramam,durduramam üzgünüm...

(içimden,söylenmemiş olan.)

Bilim bedenleri konuşur,inanç ruhlarımızı.
Her iki tarafta haklı olabilir söylediklerinde yani.birinin haklı olması aslında bağımsız diğerinden,birbirinden.
biri haklı ise diğeri yok diyemeyiz yani.
anlamamız gereken bu bence sadece.
kafamızdaki seçim yapma zorunluluğu bizi uçurumlara,savaşlara,mücadeleye sürüklüyor hissettiğim kadarı ile...
Ve ruhumla varım ben,ruhum benliğimin aslı.ruhum hislerim.
gerisi et kemik kan bir oyuncak sadece.
bu yüzden inancım tam kendimce...

" Tanrısız,Tanrımsız yapamam ben.
Çünkü beni dinleyen bir tek O var " dedim bu yüzden sana,taa en başında sorduğunda bana.


10.21 neden Tanrı diyorsun diye sormuştun bir de bana,çünkü dilimce...

Düşünsene bi,hayal et lütfen,
Tam bağımsız dilimin güzel kuşları uçuşuyor her yerde...

Doğduğum yer otuzdokuz basamaklı taş bir merdiven,
Ve inanmak suyu ruhumuzun bu koca çölde sevgilim...

11 Mayıs 2025 Pazar

O Sevişmeler ki

 
Açılmış pencere ve incecik bir rüzgar,
Güneş okşuyor yüzümü kibarca,
uzanıp öpüyor dudaklarımdan,
okşar gibi bir buğday başağını arp'ın en ince notası gibi sonra.
Bırakıyor elini sonra şefkatli bir yavaşlık ile vazgeçip sevişmekten,
Gözlerim çok ağır,
kaldıramıyorum tek başıma inan,
yardım edebilir misin lütfen.
Kapanan gözlerim bırakıyor serin çayırların bahar kokusu ellerini,
Lakin ayaklarım yine de yakalamaya çalışıyor uzaklaşmadan seni...
O Sevişmeler ki,
bir bardaktan diğerine dökülürken birbirimizden birbirimize ard arda,
kutsal sıcak sütünü içimizdeki tutkunun,
soğutabilme çabası hepsi,
Bebek dudaklarımıza bizi yakmadan değebilsin diye ak suyu kadim göğsünün...
Seni her seferinde önce bileğinin içinden öpmem işte bu yüzden...



09.24 yazda bir bahar heyecanı.

* gözyaşı şişeleri bize yetmez sevgilim,
Kadim dağlardan eriyip çağlayan bir nehir gibi ağlarız biz seninle;
Cam biberonlar işte bu yüzden...
Bileğinden tadına bakıp içtiğim tuzlu ağlamalar atlasımsın benim,
Kendimi arayıp parmak uçlarımdan,
bir tek sende bulabildiğim sayfalarısın yaşamımın...

Binaları ılık,
cam biberonlar kenti güzel dudakların.
Bir öpüşme yetmez doyurmaz asla ama biliyorsun...
Ne kadar yıkarsan yıka,ne kadar boyarsan boya,
içine ne doldurursan doldur inan bana,
Ve hep ve daima,
eski güzel sabahların mis gibi kaynamış sütü misali çocukluğun kokar...

Belki bende ornitorenktir

 
Benim için değişme sevgilim.
Kendin kal.
Doğanı yaşa.
İstediğimi değil yani,kendini yaşa.
Boşver tüm kavgaları,savaşları aramızda olacak.
Bir şehir yıkılır,ve yenisi dikilir daima...
Depremler değişmez kimse için mesela,
Seller durmaz sen istedin diye kükremekten asla,
Sen dur dedin diye durmaz sabah güneşi ile başını kaldırıp doğan günebakanlar.
Benim için değişme sevgilim.
Kendin kal.
Doğanı yaşa.
Varsın kırılsın sözlerimizin bombardımanında birkaç saksımız,
Kaçıncı dünya savaşı çıkacaksa çıksın bırak,
Yıkılsın şehirlerimiz seninle,
Yeniden yaparız tüm evlerini seninle,
bu sefer tam da istediğimiz gibi,
istediğimiz renklerde üstelik...
Varsın kırılsın sözlerimizin bombardımanında birkaç saksımız,
Yeniden ekeriz seninle gülüşlerimizi,
Aynı toprağı toplayıp koyarken eski bir yoğurt kasesine,
Ellerimiz değer yine,yeniden belki birbirine...
Bir tohum çatlar ıslak gözlerimizde,
Filiz verir yemyeşil bir öpüşme dudaklarımızın çatlaklarında hem belkide...
Ağlarız sarılıp kocaman görmeden hiç birbirimizi sımsıkı saatlerce,
Ve sularız içimizde,baharda kuşların bilmeden ektiği gençliğimizi...


08.33 

şiir miir yazmıyorum ben sevgilim.
konuşuyorum kendimle,
seninle konuşmak isteyip konuşamadıklarımı.
kağıda deftere anlatıyorum içimi.
Ve çay sıcacık bahanesi tüm umutlarımızın sadece.
şiir miir yazmıyorum ben sevgilim.
konuşuyorum kendimle,
seninle konuşmak isteyip konuşamadıklarımı.
Alt alta dizince yazılanları,
Adına şiir diyorlarmış,
Belki senin şiir dediğin bende duadır kim bilir,
Belki senin morun bende laciverttir....
İsimler şehirler ve hayvanlar,
Aşklar ve insanlar...
Hayat,kağıt üzerinde yazdığımız bir kelime oyunu belkide...
şiir miir yazmıyorum ben.
Alt alta dizince yazılanları,
Adına şiir diyorlarmış,
Belki senin şiir dediğin bende nektarı ızdırap bir nefestir kim bilir,
Senin adına şiir dediğin,
Belki bende kağıtta bir deliktir...
Şiir demişler adına,
Belki bende ornitorenktir...

10 Mayıs 2025 Cumartesi

kın kanatlı bayramın ikinci sabahı

 
Kir saklar bakışları var yüzünde kederinin.
Çocukluk kimdi,büyümek ne demek ve yaşlanmanın nasıl bir tadı var inan bilmiyorum,
Hiç tatmadım,
Ama yıllar geçtikçe sessizleşiyor adımları insanın.
Kısık ses ile ağlama çabasına giriyor nedense insan,
Banyoya kaçıp saklanıyor sular altına yada sonra...
Sessiz radyolar sokağı geceler açıyor her şafakta.
Gözlerinden,henüz yeni başlamış bir yağmurun penceredeki süzülüşü misali akmaya başladığında tamamen hareketsiz yüzünde yaşların,
Ve küçük cam şişelere hapsedip kapatıp mektuplar ile sürgüne yolladığında senden uzaklara hepsini,
İşte tam o zaman artık bir derviş oluyorsun içinde yaşamanın...

Yaş almak ve mutluluk.
Yaşlanmak ve huzur.
Sanki birbirinin tohumuymuş gibi.
Sanki zorundaymışlar gibi.
Huzur bir kın kanatlının kanadı altında saklı sevgilim,
Bir yaz uykusundaymışsın gibi öğlenin,
kaşınan teninde yürür zamanın tane tane dökülen kumları,
Gıdıklar rüyanda aşk ve güneş seni,
Kanadını açıp açmamak onun tercihi,
İster uçar ister yürür kumlar gibi kavrulan ipekten tenini....


09.37 kın kanatlı bayramın ikinci sabahı.

şans esiri zarlar paradigması

 
Sana her gelişimde başka biriydim aslında,
Asla aynı adam değildim.
Yaşamın merdivenleri bu elbette biliyorum,
Sırayla çıkıyoruz her birini 
ve her basamakta dönüşüyoruz falan fıstık.
Hissedebiliyor muydun bunu,bu değişimi bilmiyorum.
Zaten bu neden önemli olsun ki değil mi.
Sana her gelişimde başka biriydim aslında,
Asla aynı adam değildim.
Kendimin içinden geçiyordum her dakika,
Kendimi yürüyordum uçsuz bucaksız zamansız yollarca,
Kendimi öldürüp yeniden doğuyordum bambaşka ve sonra.
Bir önceki her kararımı sorguluyordum gece sorgularında.
Sana her gelişimde başka biriydim aslında,
Asla aynı adam değildim.
Kanattığım yaralarımdan süzülen,kanımdan boşa akan şu camdan serum,
Ve gözlerinde,bitmemiş anne örgüsü o yeşil hırkalı rüzgardan çocuk...
Ve cebimde herkesten saklı gözyaşı şişeleri...
Sana her gelişimde başka biriydim aslında,
Asla aynı adam değildim.
Yeşil hırkalı zırhıyla rüzgardan devleri yenmeye giden bir don kişot,
İki kolunda yağlı urgan çekilerek koparılmaya çalışılan parça parça bir idam suçlusu,
Dizlerinin üzerine düşmüş kalkamayan bir yorgun,
Sıratı,ortasından kendini aşağı bırakmak için yürüyen bir çaresiz,
Bir bal porsuğu,
Bir aslan,
Tek kanadı çekilmiş bir arı çiçeğinden uçmaya çabalayıp yine de,yuvarlanan...
Yeşil hırkalı zırhıyla rüzgarlara yaşlarını gizlice defneden bir derviş belkide...
Sana her gelişimde başka biriydim aslında,
Asla aynı adam değildim.
Hissedebiliyor muydun bunu,bu değişimi bilmiyorum.
Zaten bu neden önemli olsun ki değil mi.
Ben bir oyuncaktım sokakta unutulmuş,
Sen oyuncaksız bir çocuğun sevinç dolu adımları...
Buldun beni kurtardın,
Üç kere kimin diye bağırmayı unuttun sadece...
Kırık bir oyuncak asılı belki geçmişin balkonunda ? 
Ve çocukların oynayışlarını izlemek,
mutlu olmak için sadece,
yeterli bence de...



09.09 şans esiri zarlar paradigması.zarlar düşüyor ellerimden yerlere.kazandığım her eli bırakıp gidiyorum sırf kendime verdiğim sözlerimden...

Rumuz:Kaybetmeyi öğrenmiş,hatta bundan zevk alan bir kazanan...

9 Mayıs 2025 Cuma

Taşa basıyorum çıplak ayağımı

 
Üst üste ayakkabılar.
Taşa basıyorum çıplak ayağımı,
Buz gibi...
Derin bi oh çekiyor tenimin alevleri.
Ateşler dans ediyor duvarda rüzgarsız odasında dünlerin,
Mumlar yanıyor yasak sevişmelerin tapınağında.
Çaylar,düşler ve umutlar yanıyor odanın ortasındaki eski ocakta...
Çıtırdıyor fısıltılar,
Tutuşan dudakların saçaklarında...
Ben aklımdan topladığım gülüşlerini kırıp kırıp atıyorum ateşe,
sönmesinler ve üşümeyelim geceleri diye...
Üst üste ayakkabılar.
Taşa basıyorum çıplak ayağımı,
Buz gibi...
Yüz at,bin at olmasın ne gerek altımızda,
Boşver bolu beyini,
Gezelim sadece biz yeşili maviyi,sarısını denizde kumun seninle,
İki at yeter de artar bize...
Üst üste ayakkabılar.
Taşa basıyorum çıplak ayağımı,
Buz gibi...
Kaderinden korkanın çocuğu olmaz diyorlar köyde burada,
Senden iki evladım var benim oysa,
Bir kız,bir erkek ve sonra...
Yine yemyeşil mis gibi bir bahar,
Ve adı ran oğlumun...


09.02 hayalimin arka bahçesi,sen de bir veranda ben deyim bahçeye bakan bir eşik...iki evladım ve onlarca çocukla hopluyor zıplıyor yeni doğmuş bahar gözlerimde...bir amin katlayıp sarıyorum akşam yemeğine,sen de bir yoğurt mayala avcumun sıcağına...

yaban otlar sulanır

 
Yağmur yağıyor dur duraksız içimin kurak ahşap taş kokulu köyüne...
Damda bir dut ağacı omuz omuza dam ile,
Damda incir,damda biber yatıyor esir sorgusunda güneşin.
Duvarda eski bir bağlama,bir tüfenk,
Elimde bir gitar,
Sırılsıklam tüm teller ve notalar...
Birikir kuşlar gibi yağmur tane tane tellere,
Ne zaman bir mısra yazsam,vursam elimi tele okşasam tenini,
Altımda yaban otlar sulanır,yeni bir bayram daha açar bir taş çatlağında...


08.08 işaretler ve kuşlar.

uzuyor şiirler uzak memleket yolları gibi dudaklarda


- çok uzun yazdığınızı düşünüyor musunuz bazen ? 

- yol neyi isterse onu yazıyorum,
yol ne kadar ise o kadar taş döşüyor ellerim toprağa,
köprüler örüyorum gözlerinin nehirlerine sonra,
geçebilmek için zorlu taşmaya hazır kederlerini...
uzuyor şiirler uzak memleket yolları gibi dudaklarda.
neden,neden ve neden diye soruyor gönüller belki...
seyyahıyım tüm kederlerin...
yürüyorum gönülleri...
ve koluna giriyorum ruhunun...
bir fotoğrafı işte tam da böyle çekiyorum...
adımlıyorum önce kendimi,memleketi,yüreğini ve fezayı...
neden bu kadar uzak tüm yollar acaba.
kim yürümeni istiyor bu kadar değil mi yada mesela ? Kimbilir...


07.48 sefere çıkıyor ruhum.ve kainatı geziyor gülüşüm,ne zaman yüzün düşse bir akşam vakti hatrıma...

Sok göğsümden süslü dantel hançerini,aç içimi

 
Sok göğsümden süslü dantel hançerini,aç içimi,
Bul orada kendini,
Benden bir mektup ilet sonra kendine.
Halini hatrını sor kendine,
Kızgın o sen,sana,
dünden bu yana bilirsin...
Sok göğsümden süslü dantel hançerini,aç içimi,
Bul orada kendini,
Sarıl kendine sorgusuz,
Daya kendi başını kalbine.
Dinle kendini sessizliğine sarılıp,
Dinle yüreğini,atışlarının sesinden dünü,bugünü,yarını...
Sok göğsümden süslü dantel hançerini,aç içimi,
Bul orada kendini,
Mevsim bahar,
Mevsim ıslanan ruhun,
Ve sevişmelerin kıyısına gidip gelen bir deniz kenarı akşamlarda gülüşün...
Bir ağustos sıcağı,kavrulan özlemin alnımda,
Ve eğilip bir gölü yudumluyorum suya değen dudaklarımdan seni görünce sanki,
Köklerim güçleniyor gökte mavilere uzatıyor elini büyüyüp dallarım,
Daha bir yeşil oluyor dallarımdan daha dün açan bile yapraklarım...
Sok göğsümden süslü dantel hançerini,aç içimi,
Bul orada kendini,
Hesap sor kendinden düne,
Hesap sor yakasından tutup pothos'a...
Sok göğsümden süslü dantel hançerini,aç içimi,
Bul orada kendini,
Eski günler sanki hiç geçmemiş gibi,
Tut al yüzünü ellerinin arasına,
Tut yüzünden kendini,çek kendine,
Sonra söv durmadan taş taşıyıp dizdiğin şu yaşamak dediğin piramidine kendinin,
Boşver tüm boş amaçlarını şehrin,
Kapat gözlerini usulca,
Uzan ve Öp kendini...

Sok göğsümden süslü dantel hançerini,aç içimi,
Bul orada kendini,
Eğil ve benden bir cümle bırak kendi kulağına sonra:
" seni seviyorum." diye fısılda benden taa en derinlerine...


07.14 

cennetin ağacında bir çiçek oldu doğdu da elma,
büyüdü dalına ağır geldi sevda.
koptu dalından düştü toprağa.
gögsünün sol yanına bir yara açtı sonra aşk...
adı cehennem oldu sevmenin...
bir uyku masalıydı ağlamaklı gülüşün yüzünde.dayadım başımı ılık göğsüne ve kalbini dinledim bana yazılı ninnim diye...uyudum huzurun dizinde,en güzel uykuma.
gözlerim yerli yersiz bi açık bi kapanır,
gökte dilenci martı çığlıkları,bulutlar ve maviler geçerken peşi sıra bir filmcesine,
Vapurdan bir sırattı belki geçtiğim seninle.
Ben yüzüne çevirirdim başımı,
eğer bu bir ölümse,
Cennetimin sessiz fermanı,müridin gözlerime yüzün bir armağandı diye...

İçimde dönüp dönüp sana düştüğüm girdaplar

 
İçimde dönüp dönüp sana düştüğüm girdaplar,
Ve avcumda tozlu özlemi sözlerimizin.
Konuşurken ellerimin içine değen dudaklarından tenime düşen ılık fısıltılardan nefesin,
Göğsümde kimseye göstermediğim küçük karanlık bir sandık var,
İçimde seni topladığım kırıntılardan bir müze'n.
Ayrı düşmüş iki yakası bu şehrin sevgilim,
Birinde sen belki,birinde ben,bilemem...
Gözlerinden eriyen karlar yanağına akıyordu,
Ve yanağında yaşlarından büyüyen bir deniz vardı,
rüzgarlar misali gülüşlerinden dalgalanıyordu...
İçimde dönüp dönüp sana düştüğüm girdaplar,
İçimde sadece sana sadık penguenler doğuyor...
Balıklar,balıkları yiyiyor koca koca okyanuslarda sevgilim,
Kaçacak onca yer,onca yol varken üstelik.
Ve aşıklar aşıkları boğuyor bir kaşık suda,
yada bir satır yazılı güle güle,bir şey değil diyen ıslak kağıtlarda...
İçimde dönüp dönüp sana düştüğüm girdaplar,
İçimde parlayan bir olta iğnesine istemeden takılmış dudağı kesik bir şiirim var...


22.41 Allah rahatlık versin sevgilim,iyi geceler.

ardına yürüdüğüm her adım

 
Yük salıyorum göklerden,
Yükselmek için rahatça bedenimden çıkıp ruhumdan kozmosun kırlarına,
Seksen günde devri alem bir nefes burnumdan içeri,
İçerimde nefeslerden yanan bir maden,
Demirin suyunu çıkarıp içen şu boz renkli ey göğsümdeki bıçkın ciğer.
Dağların bilimi olmaz,
Yanıltır aşk misali,
Yanar mı cehennemde taşlar bile lütfen söyle...
Yük salıyorum göklerden,
Yükselmek için maviden siyaha,
Fezada,elimi yıldızların ateş böcekleri gibi başımın üstünde uçuştuğu bir karanlığa değiyorum...
Yükselip bir kuş tüyü gibi durmadan,
Uzanıp ölümü dudağından öpüyorum usulca...


11.03 tepemizde yüzlerce uydusu bambaşka insanların.
umrumda mı ki benden uzakta her saniyeni izlemek,dinlemek habersizce...
bana uzağında bilmeden,seni düşünüp düşlediğim bu kutsal hasret inan ki yeter...

Gurbetin mesafelerin büyüklüğü ile ilgisi yok sevgilim,
yanyana değip gözlerimiz birbirine,
sonra ardına yürüdüğüm her adım astral bir seyahatname; 
ardına yürüdüğüm her adım dahi sonsuza dek acı çekmeme yeter...

şiir sitemlerin güzel prensesi

 
- rüyamdaydın dün gece yine,rüyaya bile yatmamıştım üstelik...bakıyorum da elini kolunu sallaya sallaya geliyorsun artık zihnime,içime...

- kilitsiz,tokmaksız bir kapının önüne diz çökmüşüm ben,yalnızca içeriden açılan bir sevda bu...
yani şiir sitemlerin güzel prensesi;
Kapıyı açık bırakan yüreğin,sesini bile duyamadığım ipek adımlarında çıplak ayaklarının,eğer ki iznin olmasa kalp atışlarından bana eğirip üflediğin,inan gözlerimi kaldırıp gözlerine dahi bakamam...
Bu sebep ile,öncelikle sana teşekkür ederim,
Ve sonra,duymanı çok isterim ki,

inan ben de seni çok özledim...


10.21 kabusların çölünde,gözlerini bile açamadığın kum fırtınaları bir gecede,
mektuplarının eski sayfalarından çadırımsın sen benim sevgilim,
beni koruyan tüm kumlardan ve firtınalarından herşeyin...
mektuplarının eski sayfalarından çadırımsın sen benim sevgilim,
usul usul kum tanelerinin altına gömülen...
dur bakalım sevgilim,hayrolsun bakalım,
sabaha Allah kerim...

Ruhumu hapset dudaklarının ardına

 
Bir sapan taşı yükselip boy veriyor fezada,
Yerde üç beyaz tüy.
Anlıyorum ki vurulmuş bir ak güvercin dalında.
Ve kanlı dilekler uçuşuyor etrafta.
Öyle yazıyorum sana,
Gözlerinin,yüzüne düşen gölgesine kazıyorum kabrimin çukurunu,
Bedenimi azat et artık bırak toprağa sevgilim,
Ruhumu hapset dudaklarının ardına...



10.06 kısa masallar demliyorum,demliğim çölün kumunda...

7 Mayıs 2025 Çarşamba

Bir bahar kıvrılıyor giriyor koynuma

 
Bir bahar kıvrılıyor giriyor koynuma,
sormadan...
Öpüyor serin dudakları ile beni,
Uzanırken,göğsüme bir buz parçası düşmüş gibi sanki,
Kayıyor tüm endişeler soğuk bir keskin gıdıklama ile üzerimden...
Kaç şiir daha yazsam çıkacak içimden bu güzel mevsim bilmem hiç.
Başımda kar taneleri bir kış vakti sevda,
Yüzümde rüzgarın yaktığı bir yaz güneşi.
Sevişelim sevişmeyelim oynasın papatyalar kırlarda bu cennet baharda da sonra,
Ve aksın dağların tepelerinden eriyip tüm endişelerim peşi sıra...
Bir bahar kıvrılıyor giriyor koynuma,
sormadan...
Öpüyor serin dudakları ile beni,
Kapanırken yorgun ve usul usul gözlerim,
Ateşe bir kaşık su döker gibi...
Kaç şiir daha yazsam çıkacak içimden eve ekmek taşıyan bu karıncalar hiç bilmem...
Başımda,beni alnımdan öpen bir annenin dudağı bir ağrı,
Yüzümde herşeye rağmen doğan kocaman güneşten bi mutluluk...
Sevişelim sevişmeyelim oynasın gözlerimiz kaçamak,
yürüdüğümüz dar sokakta...
Bir bahar kıvrılıyor giriyor koynuma,
sormadan...
Öpüyor serin dudakları ile beni,
Çocuklar kaçmış kurtulmuş anne elinden de, yağmurun altında okyanus bir çamur,
özgürce kahkahalar ile şen şakrak zıplarmış gibi...



08.49 kurbağalar yüzüyor nilüferlere...
Ve güneşe ışıldayan düşlerini örüyor örümcekler,
çekirge kulesi sazlardan yapraklara...

6 Mayıs 2025 Salı

mavi bir yarın

 
Ağzımda,tuzlu keskin kaya dibi bir dağ kekigi tadı.
Ve sirenlerin eşsiz şarkısı çıkmış geliyor dudaklarından sen her konuşmaya başladığında sevgilim.
Yapayalnızım bir başıma gemimde üstelik,
Kendimi çiviliyorum güverte direğime kimsesiz.
İsa'sıyım sesindeki şarkının...
Bir ah bile düşmüyor ağzımdan rüzgarına denizin üstelik.
Güneş ile ışıldayan tenimden düşüp uçuşan kan damlaları her çekiçte,
Kanımı kutsal yelkenler siliyor rüzgar ile sevgilim.
Acı sızı terkediyor beni nankör bir merhamet ile,
Seni gördüğüm an koparıyorum çivilenmiş etimi,sana dair içimi düşlerimi.
Ve seni dinliyorum ölümün elimi tutan rüzgar uğultusu kulaklarımda,kapatıp gözlerimi,
Yaslıyorum başımı güverte direğinden ağacıma,
Küllerimi sana üflüyorum masmavi bir limanda.

Ağzımda,tuzlu keskin kaya dibi bir dağ kekigi tadı.
Ve hayalin hep,ağrıyan başımda,
Seni kokluyorum denizden tuzdan,yalancı bir yarında...


11.06 mavi bir yarın.

keskin ışıltısına bu ölüm aynasının

 
Çocuk dünler diyarında,
Bir kireç çukuru başında,
Hainler itti beni bembeyaz bir cennetin sıratına.
Yusufun kuyusu nedir üçümde öğrendim.
Öldüm de geri geldim.
Herkese selam söyle,hepsini çok özledim.
Bardağımda dünkü çayımın kurumuş gölgesi,
Yüzyüze cinayetler bahçesi,
Çok sevmelerin diyarlarında asla anlamayanların ucuz yersiz çerçisi...
Çocuktum,
Biliyordum melek olacaktım,
O yüzden hiç korkmadım...
Yüzüne teslim gözlerimde,gözlerine dalmış gitmiştim.
Acı sızı hiç yoktu inan,sapladın kalbime kılıcını,
Gözlerime baka baka,
keskin ışıltısına bu ölüm aynasının,
yaşlarının merhametini de sürerek sürdün adımlarınla ölümü içime usul usul...
Yüzümdeki gülümseme hiç değişmedi eminim görmesem de kendimi,
Ama ellerin iterken içime saplanan,beni içten içe kesen kılıcın ışıltısında ölümümün,
Hissetmedigim taş yağmurları arasında ardındaki seslerin,
Bana bir kırmızı goncan değdi dilinden istemeden fırlattığın belkide,
İşte ben orada öldüm ikinci kere.
Çocuktum,
Biliyordum melek olacaktım,
O yüzden hiç korkmadım...
Tanrım beni çok seviyordu,
Bana en güzel azrailini yollamıştı...
Şükür namazımı,maziden bir gün aldım,
gözlerinde kıldım...
Çocuktum,
Biliyordum melek olacaktım,
O yüzden hiç korkmadım...


10.12 inançsız gülüşmelere saklı peygamber ağlayışlar...

5 Mayıs 2025 Pazartesi

İçimde bir peygamberin kuytu mağarası

 
Değiştirmeye çalışıyorum bir şeyleri kafamda,
İçimdeki yanardağa karlar döküyorum çocuk ellerimden bir oyuncak kürekle mesela.
Sol elimle yıkıyorum merhumların başını,
Susuyorum dualarım ardına artık,
Korkmazdım hiç eskiden,
Korkuyorum şimdilerde kendimi zorlaya zorlaya.
Düştü çocuk kanadı diz,
Ilık bir anne öpücüğü geçirirdi tüm acıları aslında,
Şimdi hayal ediyorum gözlerimi yumup yalnızca.
Değiştirmeye çalışıyorum bir şeyleri kafamda,
Tükürmüyorum deli rüzgarın yüzüne mesela şimdi,
Gözlerimden yaşlarım emanet ellerine sadece.
Cihan nefesime biner dörtnala koşardı ciğerime,sığmazdı içime.
Bir adımıma bastığım yer titrerdi tutuşunca bazı,
Şimdi bir karınca çıtırtısına yazıyorum derdimi.
Hayalimden bir sesin dışında duymuyorum hiç kainatı...
Değiştirmeye çalışıyorum bir şeyleri kafamda,
Tesbihim yoktu,
Parmak sayardım dudaklarımın mırıltısında dualarıma.
Saymıyorum şimdilerde hiçbir hesabı,
Ve kapısı kapalı dudaklarımın her duamda.
İçimde bir peygamberin kuytu mağarası,
taa sineden bi yerden...
Bir güvercin,bir örümcek iki gözüm bir küçük kapıda.
Üryan beklerdim tüm savaşlarımı gecelerde,
Şimdi bin örtü ile kapanmışım sanki çöl kışındayım...
Değiştirmeye çalışıyorum bir şeyleri kafamda,
Kafam almıyor yine de bu yalanları,
kandırmaları hiç,
Kafam köylü doğduğu gibi hala,
Kafam sessiz ama içinde dünyanın kalbi saklı harlı.
Değiştirmeye çalışıyorum bir şeyleri kafamda,
Ama değişmiyor alamut'un suyu,denizin tuzu...
Can çıkıyor da et sandıktan,
Sevda çıkıp içimden,düşmüyor bir türlü dalından...


09.39 tekrara düşen mükerrer hıçkırıkları var ruhumun.

Girdabına kapılmış düşmüşüm gözlerinden derinine

 
Girdabına kapılmış düşmüşüm gözlerinden derinine.
Huzurlu bir ses ile çağırıyor azrail beni,
Tanrım beni seviyor,
Bu sebepten farketmez yerim yurdum,
Nereye isterse götürsün
Sevmek ateş olmuş yakmış içimde gençlik ormanımı,
Yanmış yanmış da yıllar boyu günler,bir çöl kalmış...
Girdabına kapılmış düşmüşüm gözlerinden derinine.
Şeytanın tırnağı var,
Tanrımın pençesi.
Ben garip bir karaca bu acımasız çayırda.
Gidene zor olur bu dünya da,
Sevene kolay mı olur.
Girdabına kapılmış düşmüşüm gözlerinden derinine.
Ağla ağla bir çöle gönlümde keder deniz olur...


09.11 ateş söndü de,köz yakıyor hala...
tuz tutuşuyor sızımda...

4 Mayıs 2025 Pazar

Kan ile can doldu da açtı göğe dev bir yelken gibi kanatlarını diye

 
Kurşun döküyor sözlerin gözlerime,
Buzdan erimiş damlıyor yanan avuçlarıma su döken dudakların sonra.
Ateş olmuşum uyanıyorum kabuslarda,
Ateş olup düşüyorsun karşıma,
Durduruyorsun kainatı yakmamı,
Ellerimi tutuyorsun zorla.
Duruyoruz tutuşmuş yanmadan aşkın merdivenlerinde öyle...
Ah aah,
Ve o kaf dağının beyine de söyle,
Kan ile can doldu da açtı göğe dev bir yelken gibi kanatlarını diye,
Çekmez kanlar ile beyaz kanatlarını kendi kuşlarının gökteki tanrılar bile...
Kurşun döküyor sözlerin gözlerime,
Buzdan erimiş damlıyor yanan avuçlarıma su döken dudakların sonra.

Ve biz sayfalarca yürüyoruz seninle elele sevgilim.
sayfalarca öpüşüyoruz.
sayfalarca sevişiyoruz.
anlamaz bunu gönlü körler bilsek de,anlamazlar.
"onlar bilmez,onlar bilmez" değil mi?
içimizde bir sızı filiz veriyor,
ne zaman kaf dağının penceresi önünde bir sahne misali aklıma sen,
rüyamda elime bir kaset düşse...
Dilimde doğaçlama hep aynı replik yankılanıyor.


08.37 "ne de olsa herkesin bir ne ekmek ne de su'yu olmalıydı değil mi...

ruhumda devlerin fırtınaları

 
Yüreklerimiz döndü sırtını yürüdü,uzak düştü.
Gezegene bir büyük yangın ardı buzdan bir devir düştü.
Yoruldu saat durdu,bizi bekledi.
Dönmeyi bıraktı dünya.
Kondu ağaca kuşlar,
uçmayı bıraktı düştü uçurtma.
Terkettim kendimi seninle,
Yalvardım saate yelkovana akrebe,
Diz çöktüm gecede aya,gezegene.
Ağacın altına çöktüm,tüm şiirlerimi döktüm bülbüle.
Ötüşün kuşlar ötüşün,
uçun sonsuzmuş gibi gök de,eskisi gibi gülüşün...
Çok koştum koştum ama uçurtmayı ikna edemedim,
Kuyruğu kırıktı tüm uçmaların.
Yürüdüm yürüdüm yürüdüm de,
Aradım kendimi heryerde,
Bulamadım.
Yüreklerimiz döndü sırtını yürüdü,uzak düştü.
Gezegene bir büyük yangın ardı buzdan bir devir düştü.
Yürüdüm yürüdüm yürüdüm de,
Aradım kendimi heryerde,
Bulamadım.
Terkettim kendimi seninle.
Durdu dünya güne önce,
Ay terketti gecesini.
Denizler öksüz düştü...


08.05 hesapsız zelzeleler zamanı kalbim.ruhumda devlerin fırtınaları,ben de emanet bir karınca bedeni.

Film zamanı

 
2021 yapımı Starlink (sığırcık) filmini izledim.
Dağıldım tamamen.ben güldüm o ağlattı,ben ağladım o güldürdü...



00.51 yıkık duvarlar kırık pencereler,yüzünde yağmur kokan gülüşün...


3 Mayıs 2025 Cumartesi

hayrolsun kuşlar,hayrolsun rüyalar

 
Arısıydım kağıttan saman rengi bir alemin,
Uçuyordum,rüzgar yedim düştüm bir rüya denizine...
Seni gördüm,
Ötüşen kuşlar gülüştü gönlümde...
Bir gül gonca düştü denize sonra,
Tuttu beni,deniz mi sen mi bilemeden hiç oysa,
Öğürdüm öğürdüm içim dışıma çıktı da sonra,
Bir şiir tükürdüm boş ruhumdan anca,
Dilimde bir sızı vardı hala,
Bir diken düştü bir mısra ile birdenbire söze.
Arısıydım kağıttan saman rengi bir alemin,
Pervane uçar mecnun olup derler üzerinde ateşin,
Benim kabrim kor bir közün içinde...


09.38 hayrolsun kuşlar,hayrolsun rüyalar.

Su döküldü,aş kaynıyor sevgilim

 
Su döküldü,aş kaynıyor sevgilim.
Tahta kaşık dönüyor sıcacık bir denizin ortasında akşamda,
tüm hayallerimizin küreği misali,gölge düşen isli sıva duvarda.
Duydum ki korkuyormuşsun,
Bilmezmişsin ne doğurdun acaba.
Bir aslan mı,bir düş mü yoksa,
Bir fil mi,bir balık mı okyanuslara...
Bir bülbül mü gül dalında,bir alev mi koca bir çam koynunda.
Su döküldü,aş kaynıyor sevgilim.
Tahta kaşık dönüyor sıcacık bir denizin ortasında akşamda.
Sen korkma hiç bunlardan,
Sakinle...
Suya ne damlarsa o büyür çorbanı içen dudakların ardında...
O yüzden sen artık hiç korkma,
Suya düş ek,suya şiir kat,suyu öp kaynar yüzünden sonra,
Ve karıştır usul usul pışpışlayıp koynunda düşünü...
Aş'a ne gerekse o düşsün içine,
Zaman'a ne gerekse o büyüsün seslensin düşüne...


09.23 üçler,yediler,kırklar...
ilk kapının önüne çökmüş kalmışım neredeyse asırdır...
ufacık bir aralık var ışıktan sızan tozlu ve sızılı, ama hala ardına kadar kapalı...

Hâinetu'l -ayn adı bu zamanın


Hâinetu'l -ayn adı bu zamanın.
Yazık.
Aslanlar yılda bir doğuyor da,
Hainler sinekler gibi her yerde...
Düş çadırları kuruluyor çocuklar için cehennemde,
Adı savaş yalnızlığımın...
Korktu yönünü şaşırdı mahlukat,
Zamanın saçları eserken yüzümüze mis kokusuyla yavaş yavaş,
Unutturuyor saklı hainler sanki tüm savaşları bizlere.
Hani çocuklar sadece cenneti görecekti ey Allahım,
Bu et ve kemik alemin hain ateşini kimler bu masumların yüzüne üfledi ?
Buna neden izin veriyorsun diye sormaz mı çocuklar sana peki...
Aslanlar doğabilsin diye mi şeytanlar büyütüyorsun ellerinde...
Yemi,ihanetler mi senin eşsiz nefesinden doğan bu altın yeleli kadim kartalların.
Kaybedilmiş kadim yeminlerin sığınağı cümlelerin...
Sözler,gözleri de yanına almış çokça zamandır yalanlar söyler,
Ve biz inanmış gibi yaparız bir çeşmenin yolunda,akan suyun sesinde,
ve senelerdir suskun nadas kadim yeminli içimizde.
Artık her yeri sinek gölümüzde,
Gün gelir bırakıp pirens olma masalını elinden,
Kılıcını çeker zamanı gelince kurbağalar bile sevgilim.
Hâinetu'l -ayn adı bu zamanın.
Yazık.
Aslanlar yılda bir doğuyor da,
Hainler,bu ulu mavi gökte doğup yağan kar taneleri gibi,heryerde...


08.41 zulmün karanlığına şafak söktü artık,
güneş doğuyor sevgilim...
şimdi tüm karanlıkların kaçma zamanı...
hain,sinsi ve hırsız tüm bakışlar sökülecek yüzlerinden paslı kör hançeri ile aziz tarihin,
ve gözleri dağlanacak tüm susanların...

Bir kedi ölmüş yatıyor kenarda

 
Bir kedi ölmüş yatıyor kenarda.
Yollarda bu zaman,metalden koşan filler ve atlar...
Üzerinde kimseyi görmeyen saçında rüzgar ah şu insanlar...
Yuvada kaç yavru bekliyor ağzı açık bağır çağır,
Bi öğlen,sapan ucundan bir taşa teslim olmuş anne kuşla,
Keyfine can alan hissiz aptallar...
Sen duymasan da dili var koca bir çığlıktan,
sessiz de baksa yüzüne belki bir dal,
belki eşsiz candan serpili tüm şu kadim ruhlar...
Bahar gelmiş gözlerine yine de iyi ki,
ve herşeye rağmen,
Yapraklarda tazecik çıtır çıtır sonsuz bir ziyafet,
ve dans ediyor rengarenk tırtıllar.
İşte bu kadar basit yaşamak,yaşamak ve yaşamak...
Bir kedi ölmüş yatıyor kenarda.
Güller dilekleri gömüyor bağrına,
dikenleri okşuyor bir mecnun bülbül,kadife yapraktan kınında...
Memlekete bahar düşmüş,
Yeni yıkanmış saçlarında mis gibi bi ırmağın kokusu,
deli bir güneş açmış güzel gülüşün,
Gözlerin yağmış da yağmış ve,
Yüzünde bir kır dolusu papatya büyümüş sevgilim.
Bir kedi ölmüş yatıyor kenarda.
Dört dua filizleniyor merhametli dut rengi huzurlu bir dudakta...


10.13 divane gönül,kabir azabı ve kadim merhum ruhlar makamı...

2 Mayıs 2025 Cuma

Yazarın serden geçmiş yüreği dövüyordu yine düşlerindeki tüm değirmenleri

 
Tütün sardı eski nasırlı yorgun elleri ile düşlerim.
Çıtırdadı kuru kırık yapraklar ve karanfilim.
Bir kitap yazdım rüyamda çocuk.
Merak etme sen,kimse alamaz başucuna mühürlerim.
Unutmam içine mutlaka bir şeyler yazıp karalarım,
Boş bırakmam ömürden birkaç saati bile...


11.51 yüzaltmışbeş bin kitap basılmış kafandan dedi bir derviş matbaadan.
Kaç sattı umrumda değil çocuk,
kaç kişi okumuş ve göğsüne sarıp yatmış o gece kitabımı 
Bana bunu söyle söyleyebilirsen dedim...

Yazarın serden geçmiş yüreği dövüyordu yine düşlerindeki tüm değirmenleri...

bir yaban kovanı

 
Bir ilham,bir peri var mı benim için inan bilmiyorum.ateistiyim william'ın inandıklarının.ama bazen bir melodi alıp tutuyor zorla yüreğimden,uçuruyor uçsuz bucaksız memleketlere beni.
gönlüm,bir yaban kovanı sanki benim,
ve kocaman arıları...
bir melodi taş atıyor kovanıma ve kaçıyor sonra deliler gibi...
Ve ben onu yakalayana dek yazıyorum görünmez kanatlarımı durmadan çırparak.
kıçımın kınında tek canım uyuyup bekliyor beni de,
ben yine ve hep kendimi vuruyorum...

Erdal güney, sarı ve rüzgar dinliyorum saatlerdir.


11.38 an.

ve tüm yalanlar terketti şehrimizi

 
Yüküm çoktu yürüdüm yine de.
Bir at bir eşşek bana yoldaştı,
Yüküm paylaştık,gardaştık.
Yer yer ben yoruldum,dinlendik.
Bir türkü söyledi eşşek bazı,çok güldük sonra da yarıştık.
Bir elmam vardı üleştik.
Bir yel esti ileriden de bazı gün,bir ağıtın kokusu düştü burnumuza,ağlaştık...
Demem o ki kendime bre hayvan,
Biz üç arkadaştık.
Ey wilhelm,haklıydın hep,
Eşşek öldü de,
At ile sarılıp bir ömür,susup ağlaştık...


11.08 

çayın dibi,ömrün son demi dudağımıza değdi sevgilim.
çok merhumu yıkadık gömdük seninle bilmeden belki.
Gözlerimiz kurudu,
dudaklarımız kavruldu dua ederken belki kış çiçeği beyaz bir ocakta...
Hiç üşümedik içimizdeki inançta...
bir ağaca sarılıp anlattık.
ağladık ağladık da,
yaprak yaprak sararıp da kaç güzü leyleklere emanet edip uğurladık...
bir ben kaldım,bir sen şimdilerde elde avuçta...
ve tüm yalanlar terketti şehrimizi...

İçimdeki tüm kışlar uyandı

 
Dal kırıldı düştü biz uyurken,
Kuşlar uyandı...
Candan serden geçmişiz zaten,
Gülüşümüzü yüzümüzden koparmak isteyen kim ?
Ağaç kurudu,çatırdadı gövdesi hayallerin,
Yapraklar kurudu döküldü de sevgilim,
Üryan rüzgarın öpüşlerinde tende tek umut misali,
Bebekten bir yaprak,yemyeşil hep taze filiz
bir sevdan kaldı,
Göç katar yollardan koşup doldurup,
Döke saça damla damla yılları,
Avuçlarımdan suladım seni...
Bir daha sevmekten vazgeçmişiz ilk andan zaten,
Ellerimizi,altından kelepçeler,zorla tutmak isteyen kim ?
Dal kırıldı düştü biz uyurken,
Kuşlar uyandı...
Can giymiş kuşlukta kefenini çoktan,
Tertemiz ak düşse özenli bir kabre ne,
kan revan kırmızı bir gök, bedenden yağıp düz toprağa düşse ne...
Duasız kaldı gömülüp verilmiş tüm tuzdan sözler,
Bastık sırf sen dedin diye kumlarını zamanın da,
Yara kaynadı da sızısı hiç çıkmadı içinden belki sırf bu yüzden.
Doktoru kör kaldı çiçeklerin,görmedi göremedi,sürgünleri acıyan dudaklardan cennete miras kaldı...
Sevdaya inandığını söyleyen tüm yalancılar,
Makası tuttu da elinde şifa diye diye,
Korktu kurudu dalında tüm o güzel güller...
Sustu tüm kuşlar,
Gölgeler çöktü aydınlık şafaklara da,
Bıraktı şiir okumayı,
sarp kayalardan doğup gelmiş kıtalar uçan, içimdeki o aslan bülbüller...
Kurudu güller önce içinde sonra dalında da,
Dal kırıldı düştü biz uyurken,
İçimdeki tüm kışlar uyandı...
Kağıttan kalemden vazgeçmişiz zaten,
Gözlerini gözlerimden koparıp uzaklara kaçıran kim ?

Dal kırıldı düştü biz uyurken,
Kuşlar uyandı...
Canan'ım günaydın dedi de,
Bana sanki bi tek,kutbun sonsuz karanlığı kaldı...


10.43 

doğuyor sürgünler yırtıp geçip yaralarımı.
Kanım lav oluyor da kaynayan damarımda,
Ne zaman bir nefes sen ile karşılaşsa gökte gözlerin ile kurtulup tenimden,
Kabuk tutuyor ateş,
Bir dağ bitiyor yürünebilecek içimde seninle.
Zehirden dumanlar tütüp şiirler yazıyor göğe...

1 Mayıs 2025 Perşembe

Bir yalan bıçaklıyor beni taa sırtımdan kalbime

 
Bir yalan bıçaklıyor beni taa sırtımdan kalbime.
Bir gelincik giymiş en güzel allardan elbisesini sanki güneşe.
Sevda,yusufun kuyusu,
düşmüşüm sonra sırtımda görünmez bir el ile.
Yapayalnızım,
Yankılanıyor nefeslerim,kalbim dahi duvarlarda.
Şiirler haykırıyorum,yaşlar çığırıyorum gözlerimden susuzluğuma,
Ama çıkmak için değil inan.
Çıkmak isteyen kim,
Aç susuz virane,
Gelmiş azrail umrumda mı...
Bir yalan bıçaklıyor beni taa sırtımdan kalbime.
Unutturuyor sevda her şeyi,bir savaşı bile belkide,
Bir güzel güneş ışığı selamlıyor beni arnavut kaldırımlardan yürüyüp bir sabah vakti günaydın diye...
Bardaklar boşaltıyor göğünden gülüşün yüzünden gönlümdeki kuyuya,
Ve ben uçarcasına yükseliyorum yüzünden yağan saf tertemiz su ile,
uçarcasına gökteki mavilere dek değmeye...
Adı kurtuluş taş zindanlardan,kuyulardan
aşkın belkide...



14.37 yusufun kırılan paslı prangasına,şiir yazıyordu günler karınca ressamlar gibi...
zaman geçiyordu,yalnızların hiç değişmeyen hem öksüz hem yetim eriyip akan saatleri gibi...